30 Aralık 2010 Perşembe

İncir Reçeli filmi..(müziği)

filmde geçen o dumanlı şarkı..

http://www.youtube.com/watch?v=nkt8A8PufRU

bu da şarkının sözleri;

Benim bu derdim ;
Ne yağan yağmurda ,
Ne yalancı sonbaharda ,
Ne bomboş sokaklarda...

Kırılmış her yanım.
Kaybolur zaman saçlarında ,
Gözlerim sokaklarda ,
Sebebi isyan aşkım...

İçim yanar, içim kanar da
İsyan !..
Geriye bir avuç yalan...
Beni bu derde sen attın da , gittin ya kafam hep duman...

29 Aralık 2010 Çarşamba

mandrake



Beni biraz hatırlar mısınız

eski bir resmin zor taraflarından,
daha ilk mimiğinde esrik bir deniz gülümsemesi!

Beni biraz sorar mısınız
vitrin mankenlerinin sessizliğine,
ağır bir küfür gibi yaklaşırken korkunuzdaki fırtına!

Beni biraz üzer misiniz, eğer mümkünse, izafiyet teorisinin yakınında!



K.İ.

bir çift siyah deri eldiven..

>



aşklar ve ölümler süiti'nde unutulmuş bir çift siyah deri eldiven..
katil izini kaybettirmiş..
öldürülen şahıs, can vermeden az önce
kendi kanına batırdığı parmağıyla şöyle yazmış yere:

"herkes yalnızca bir kişiyi öldürmek ve
yine bir tek kişi tarafından öldürülmek için gelir yeryüzüne!."






küçük iskender
temmuz 1998, İstanbul.

bir gün bir gün bir çocuk..


dün bir hocayla tanıştım bir arkadaş sayesinde

adam fizikçi

geldi bizim masaya

tost çay ısmarlamıştı bizim arkadaş ona

hem yedi hem konuştuk filan

adam bir an durdu

gözlerimin içine baktı

dedim ahanda bişey diycek şimdi bana boku yiycem şurda

baktım bende

güldüm

dedi ki bana

"sen çok çabuk ağlıyorsun"

dedim "efendim"

dedi "çok çabuk ağlıyorsun sen öyle mi?"

"evet öyleyim. biraz.. yani duygusalım evet. maalesef." dedim.

"nerden anladınız ya" demeyi de ihmal etmedim ardından.

"merhametlisin dimi, düşüncelisin çok." dedi hiç beni duymamış gibi.

"evet te.."

"ben böyle gözlem yaparım çok,  ondan seni hemen gözlerinden tanıdım" dedi.

"vay anasııı" demedim tabi ama 

şunu dedim;

"lan duyun duyun elin adamı neler diyo benim içün bi arkadaşım bana bunları demedi

yıkılın lan karşımdan!"

içimden dedim ama..

valla lan adam çözmüş beni...

umarım gene karşılaşırız kendisiyle

mehmet hoca lan. vay anasını :)



25 Aralık 2010 Cumartesi

ıslak kelebek



bir sabah yalnız uyanınca,
duymayacaksın o sesi başucunda.

İçimdeki yolculuk (Emre Kalcı'nın gazetesiz.com'daki bir yazısı..)

İçimdeki yolculuk...

Çocukluğumu hatırlıyorum... Bir yazarın kitabını okuduğumda, gazetelerden birinin ekinde aklıma takılan bir yazıyı kesip sakladığımda ne düşünüyordum acaba? Hepsi ileride bir gün aynı işi yapacağım içindi dersem yalan söylerim... Aklımda yoktu yazmak... Benim nefes almak için başka tutkularım olur sanıyordum. Müzik öyle bir tutkuydu bende, sinema öyle bir tutku oldu hep içimde... Aşk vardı çok yakınımda, sırf bu yüzden başka bir tutkum olamayacağına inanıyordum belki de... Ama başkalarının dalga geçeceği kadar seviyordum okumayı... Her gün birçok gazeteyi takip ediyor, çıkan ilgili ilgisiz tüm dergileri alıyordum. O dergilerin kokusunu ara ara, hâlâ duyumsuyorum... Yani hayatı, kâğıtlar üzerine basılanlardan ibaret diye kabul etmiştim, mutluydum...

İlk şiirlerimi yazdığımda benim için özgürlük kapıları sonuna kadar açılmıştı. Masalı gerçeğe armağan edebiliyordu şiir, yalanı masuma tercih etmiyordu hiçbir zaman ve kimseden özür dilemiyordu kelimeler... Gökyüzü, uçurtma ve çimendi; kağıt, kalem ve his... Yanlışı düzeltme imkânıydı tüm yazılanlar... Cevabı verilmemiş sorular için ısrar edebiliyordu insan, aşkı koruyabilmenin bir yolunu buluyordu herhangi bir cümlede... O zaman ne kadar söz varsa, hepsinin uçabileceğini de görmüştüm. Uçarken kimin üzerine konabileceğini, kime yaklaştığında yeniden yükselebileceğini, kime kendini anlatabileceğini biliyordu her sözcük...

Şiir en büyük adaletti yeryüzünde, bugün bile hiç değişmemiş bir gerçektir kalbimde...

Sonra yazılar ve kitaplar sıralandı önümde... Ben geçmişi yazıyor, geçmişle hesabı olan herkesle selamlaşıyordum her cümlede... Ne ben yaralarımı göstermekten utandım, ne okuyanlar eskiyi hatırlamaktan kaçındılar... Hepimizin aynı insanlara âşık olduğunu anlamam bile aslında yazı sayesinde...

Yazmak aşk gibidir, emek ister... Kalemi elinizden bıraktığınızda, sevgilinizi aramayı kesmişsiniz gibi o da küser... Bir kağıdın başında oturup düşündüğünüzde, size cevap verir, aklınıza hemen yazacak bir şeyler gelir. Âşık olduğunuz kişiye benzer; sadece ona odaklandığınızda, size bir adım daha yaklaşabilmek için uzakta da olsa mutlaka gelir... Yazdıklarınızı saklarsınız, zamanı gelir kıymetlenir... Tıpkı onun kazağını kaybedip, bulduğunuz gün üzerine sinmiş teninin kokusuyla yeniden mutlu olmanız gibidir... Âşık olunca herkesten uzaklaşırsınız, yazdığınız anlarda da yakın değilsinizdir bir başka şeye... Tüm duygu ve düşünceniz o âna aittir... Kalemi ve kağıdı da başka hiçbir şeyle aldatamazsınız mesela... Ve en önemlisi ikisi de tanık ister; ikisi de başkalarının gören gözleriyle değerlenir, onların şahitliğiyle daha bir anlam kazanır... Aşk ile yazmayı ayıran tek şey sürekliliktir. Aşk bazen yarıda kalır ama yazma serüveni hep devam eder. Biri siz sevdikçe var olur, diğeri var oldukça sizi sever...

Yazarak okuyucuya ulaşmak değildir bir yazarın işi, yazarak okuyucuya yakınlaşmaktır. Benim için hep böyle oldu. Yazdıklarımın kaç kişiye ulaştığını değil, kaç kalbe değip geçebildiğini önemsedim... Bir cümlenin esas sahibinin, yazarından çok, onu okuyup özenle saklayan kişi olduğuna inandım... Çünkü yazma yeteneğinin ağırlığını, onu okuyan gözün tartısı belirler... Yazı alkışlanmaz örneğin; gülümseten ya da hüzün veren her cümle onu okuyanın boğazında düğümlenir. Birinin gülümsediği bir şeye, bir başkası hatırlattıkları yüzünden ağlayabilir. Yazı, büyülüdür... Yazıldığı kağıdı unutur, hissettirdiği duyguyu asla unutturmaz...Bir gün bir köşeden çıkar ve kendini hatırlatıverir...

Yazarla okurun aşkı bildiğim en gerçek aşktır. İki taraf da bu aşka zorlanmamış, ikna edilmemiştir. Sevgi ve tutku bir anda, başka bir şeylerin müdahalesi olmadan ortaya çıkar. Ne yazar okuyucuya, ne de okuyucu yazara paylaşabilecekleri dışında bir şey vaat etmez. Ama vaat edilen paylaşım zaten bir aşka dönüşmüştür bile...Yazılan cümlelerin bir kalbe nasıl yerleşeceğine yazar karar veremez, ancak yerini belirleyebilir... Gideceği yeri bilen kelimeler, okuyucunun tanıdığı şans kadar o yere saltanat kurabilir... Yani birinin yazan parmaklarıyla, onu okuyanların gözleri ve kalbi aşk içindedir. Yazdığım bir kitabı ya da cümleyi önemseyip, hayatına yerleştirmiş birine ben yazar olarak aşk duyuyorum. Evet, ben, beni okuyan her bir kalbe, her çift göze, her insana aşığım sanırım... Aldığım mektuplarda veya yazılan notlarda burnumun direği hep bu yüzden sızlar. Aşk mektubu gibi okurum onları ve cevabımın heyecanı bir sevgiliye duyduğumdan az olmamıştır hiç... Hayatımdan çıkmasınlar bencilliğinde değil, ben onların hayatında güzel hatırlanayım minnetinde devam edebilirim ancak yazmaya... Kendi yazdıklarıma en temiz böyle sahip çıkabilirim, kelimelerin bana hediye ettiği bu masalda......

İşte yazma serüveni, çoğu zaman okuyucuya bir mektup gibidir... Kağıt yazandan, zarf okuyandan, pul hayatın tesadüflerinden... Mektupların içinde hep aşk vardır, aşkla yazılmış satırlar... Anlatmak için tutku duyduğumuz insanlar, sevgililer, dostlar; anlatılmak için sürekli kulağınıza fısıldayan hakiki bir isyan... İlham intikamdır kimi zaman o mektuplarda ve orada bazen suçluyu bir kafiyeyle bile affedebilir insan...

Tüm bunları, içimdeki yazma tutkusunun nedenini kendime sorduğumda, aldığım cevapları paylaşmak için yazdım... Parmaklarım neden ağrıyor, neden en çok onlarla ağlıyorum, bilmek için yazdım... Yazmak, nefes almak gibi bir ihtiyaç, nefes alabilmek için yazdım... Okuduktan hemen sonra gözleri parlayanların, gözlerinin karşısında kirlenmeden durabilmek için yazdım... Özgür olmak ve hayatta cesur kalabilmek için yazdım...

Ve bu tutkunun başlangıcında, kalemi elime bir daha bırakmamak üzere aldığım ânı da, hiç unutmamak üzere sakladım...

Eskidendi, bir kitaba vurulmuştum...

"Küçük güneşim... Zaman dur durak bilmeden eteklerinden sonbaharları süpürüyorken sana yine o bildik şarkıyı söyler, saçlarına 'hani tıpkı o son cümledeki gibi' diyerek sarılırım... Gözlerinde kırmızı balıklar yüzer. Durur, aşkın anlaşılamamak olduğunu söylerim..."

Bir gece, "Veda Busesi" adlı kitapta bu cümleleri okudum. Yazarak nerelere gidildiğini değil, nerelerden dönüldüğünü de gördüm...

Sonra diğer tüm tutkuların alnına birer veda busesi kondurup, "yazmak" denilen tutkuyu işte o gün dudaklarından öptüm...

24 Aralık 2010 Cuma

cem adrian röportaj ve devam işte bir şeyler yine..

hürriyet'teki röportajını okudum.

http://www.hurriyet.com.tr/magazin/magazinhatti/16604345.asp?gid=222


bu adamın neden albüm kapakları hep olay oluyor anlamıyorum.
emir'de de salak bir programcı çıplak vücudunu giyindirmişti fotoşopla. sanki çok komik bir iş yapmış gibi bir de gülüyordu "şaka yaptık sana cem.. ehehe." filan diyordu. cem'de "benim işim şaka kalkdırmıyor galiba." diye cevap verip bozmuştu kadını bir güzel. neyse..

şimdi kayıp çocuk masalları'na gelirsek eğer birkaç şey söylemek istiyorum kendisine.

cem; lütfen bizleri kandırma, çocukları da kandırma. hadi emir albümünde dedin "her gece sabret diye saçlarımda dolaşan tanrı'nın elleridir." diye. ama bari burda bu masalda yalan söyleme tanrı aslında sever hepimizi diyerek.
ama o şarkı ne kadar masal olsa da hani diyorsun ya "can verirken umutların, yetişir annenin kalbi duaları.". insan ister istemez bir "yetişir mi gerçekten hı?" diyesi geliyor.
her neyse...

bir de şunu söylemek istiyorum.

cem adrian'ın 7 oktavlık sesi var mı yok mu, şarkılarında ya da canlı performanslarında o kadar sesini inceltebiliyor mu bilmem ne edebiliyor mu diyerek adamı sadece sesiyle anılmak istenen ya da bu sesiyle ün yapmak isteyen embesillerle karıştırmayın. adam bu sesiyle övünmüyor ki ya da sizin gözünüze gözünüze sokmuyor ki neden bu kadar çok eleştiriliyor anlamıyorum.
kendisininde dediği gibi önemli olan bu sesle ne söylediğidir.
ben hem emir hem de bu albümde çok çok orjinal sözler okudum, gördüm, duydum ve dinledim.
ben hiç kimsenin albümünde bu denli kafa yormadım cem adrian'ın albümleri kadar.
bazen bir kelime, bazen bir nefes alıp verişi kayıtta, bazense bir piyano ya da saksafon sesi insanı hüzünlendirmeye, ağlatmaya yetiyor da artıyor bile. aklına neler neler geliyor insanın, neler getirtiyor aklımıza tek bir heceyle...

bu yüzden demem o ki, ben kendimi çok şanslı hissediyorum,
çünkü onu anlayabiliyorum.

23 Aralık 2010 Perşembe

Kayıp Çocuk Masalları....




ve son şarkı albümde..

tanrı aslında sever hepimizi diyor cem adrian.




Diz çöker yalvarırsın, önünde cennetin beyaz kapıları

Can verirken umutların, yetişir annenin kalbi, duaları

Şükreder gülümsersin

Tanrı aslında sever hepimizi

18 Aralık 2010 Cumartesi

Barlas vardı ya hani yüreği küt küt bir bana atsın:)





Fazla beklemez bu ayrılık trenleri

Ama yine her şeye rağmen geri getirir gidenleri

Fazla beklemez bu ayrılık trenleri

Ama bir de her şeye rağmen yine ayırır sevenleri

16 Aralık 2010 Perşembe

Erdal Beşikçioğlu Disko Kralı..

Attığın kazıkları saklıyorum..Saklıyorum ki, gün gelip bana döndüğünde seni oturtacak yerim olsun..

Git gidebildiğin yere kadar.. Bu limanda kaybettiğim ilk gemi sen değilsin.Ama şunu
unutma!. Rıhtımda kalanı değil çekip gideni vurur fırtına..!!





Behzat Ç. 11.Bölümden..



babamın öldüğü gün birine aşık olmuştum.
bazen öyle olur.. herşey üst üste gelir..
polis olmasaydım; 'katil olurdum'.
çünkü sahici bir sarsıntı, sahte bir dengeden iyidir.
binlerce ceset.. binlerce katil.. ve bir evlilik gördüm.
seni, 'intihar ettiğin gün tanıdım' kızım.
seninle 'o gün' barıştım.
şimdi 'sadece geceleri', yapayalnız ve yalınayak anlayabildiğim şeyler var.
şimdi 'benim de yalanlara inanmaya ihtiyacım var'. bütün 'çaresiz insanlar' gibi, dağılan bir okul gibi.
acılarımız da birbirine benziyor artık kızım..
birbirine benzeyen parmaklar gibi. ama her birinin 'eşsiz' bir izi var.
bazen gözlerim doluyor karanlıkta..
ama fısır fısır konuşmaya başlıyorsun yine kulağımın dibinde. 'hiç susmuyorsun'. ağlamama asla müsaade etmiyorsun.
her şey affedildi babacık diyorsun. hiç ayrılmayacağız diyorsun.
keşke hep yanında olsaydım diyorum böyle konuştuğunu duyunca.
bu kış çok kar yağar, belki beraber kayboluruz diyorsun sen bana.
ama kar taneleri birbirine benzemez ki kızım.?
'cesetler de' benzemez.?
ama 'bir cinayet', başka bir cinayeti hatırlatır her zaman.
koşan atlar, düşen atları hatırlatır.
yağmur yağar..
..durur..
..tekrar başlar..
yanlış yolda yürümek, doğru yolda beklemekten iyidir.
beşikten mezara kadar.
karanlıkta 'herkesle' çarpışabilir insan.
yalan mı söylüyorum sana?
affet beni kızım.
affet..
bir sürü doğru söyledik ama..
hiç burnumuz kısalmadı ki kızım..




Patika.

15 Aralık 2010 Çarşamba


kendime söyleyecek çok lafım var, sana söyleyecekse birkaç satırım. Benden uzak yeni yerlerde, orada doğmuşçasına tanıdık dur artık! Her gördüğüne selam ver, yanına her gelene çocukluk arkadaşınmış gibi hemen alış, dök içini iyi tanıdığın yabancılara, imren gördüğün en uyumsuz aşıklara! Yeter ki bana kalbimi kırdığın yoldan geri dönme, sakın dönme, cam batar ayaklarına..!

10 Aralık 2010 Cuma


*parmakları insanların kardeşleridir; en çok onlar üşür.


**içindeki nefreti sevgi diye sunarsan insan diyorlar sana artık.


***karıştırıyorlar, zencilerin yalnızca yürekleri büyük.


****insan yaşlanınca en çok kalbi kırışır.


*****k.i.

31 Ekim 2010 Pazar

Emre Kalcı:))





sevgili Emre Kalcı'dan bana özel...

bana özel. çünkü; bana yolladığı ve ilk yazmış olduğu kitap "Her Aşk Biraz Kendinin Katilidir" tam 12 sene öncesine ait. yani kendi kütüphanesinden gönderdi. bazı sayfaları sararmış bile.

o kadar değerli ki benim için..

iyi ki var bu adam ve bizim yollarımız iyi ki de bir şekilde karşılaştı..:))

Ayrılamıyoruz Meliha'yla




bir murat ak bestesi.

insanın meliha olası geliyor birden..

ahh melihaa ahhh..:)

niye böyle oldum lan ben :(




çıkmaz ki bu can sabaha

girerim türlü günaha

sevdanı dillerde değil

güllerde ara gitme meliha


önce ne sonrası nedir

dur susma ardını getir

bir feryat ki elde değil

bir kere sor da gitme meliha..



Retrolin - Masal




Ya hep bir eksiksin ya da
Hep bir fazlasın şu dünyaya..

23 Ekim 2010 Cumartesi

Bir K. İSKENDER şiiri..


OKUL ARKADAŞI


aynı ranzada uyumuştuk seninle
yatılı okula benzeyen bir sevdada,
üstte kim yatabilirdi ki: elbette yeryüzü!
altta kim yatabilirdi ki: elbette gözlerimizdeki intihar süsü!
birbirimizi düşündüğümüz gizli saklı rüyalarla
kim mutlu olabilirdi ki: elbette günah dürtüsü!

nasıl tabir edilir ki artık veda kabusları..
şimdi çift kişilik yataklardayız başka
başka insanlarla! başka başka hayatlarda!

ama hiçbir iyi geceler! ağlatmıyor beni
ağlatmıyor senin karanlığın içinden duyulan
küçük hıçkırıkların kadar hala!
 

özgür'ün şiiri olsun bu:)

20 Ekim 2010 Çarşamba











bir daha asla göremeyeceğin birisine son kez bakmak..




bir daha asla göremeyeceğin birisiyle son kez konuşmak..


bir daha asla göremeyeceğin birisine aşık olmak..


bir daha asla....


......


öyle işte..

13 Ekim 2010 Çarşamba

Kanrevan içindeyim...



bu şarkıyı o kadar çok seviyorum ki..

şarkı, sözler ve bu düeti..

cem adrian'ın ses rengine..duruluğuna...

ne garip ya..

bir şarkı insanı kendinden geçirmeye yetiyor..


2 Ekim 2010 Cumartesi

Bir Tarkan vardı ne oldu ona?:)


eski şarkılarını seviyorum ne yalan diyim şimdi.

bu şarkıyı geçen gün sözlük radyosunda dinledim.

aklıma neler neler geldi. 

dile kolay 9 sene önceydi Karma albümünün çıkalı.

o zamandan beri dinliyordum işte..

bilenler bilir...


"Gittİ gideli" demişti bi ara Tarkan ya.

 evet o şarkı bu:)


sana gelsin cano:))



Seviyorum kahretsin



bırak, benim için ne mümkün ayrılmak
ben ayrılamam, sen beni bırak
bırak...


30 Eylül 2010 Perşembe

Tuğrul Cerrahoğlu da kim?

selaaaam:))

ay özlemişimmm:)) ne çok oldu ya iki kelam etmeyeli şu sayfaya, millet neler yazıyor filan:)

öhööm neyse.

efendim bugünkü konumuzu tabi ki de ben belirledim. kime soracağıdım ya? fatmagül'e mi?

neyse neyse..

efendim ben geçen hafta bir şarkı dinledim. dinlerken de şarkı kulağıma o kadar hoş ve güzel geldi ki hemen elime not ettim sözlerini. netten bakar bulur dinlerim artık şarkıyı diye.(genelde elime not alırım ivet.) dinlediğim program canlı yayınlanan bir eğlence programıydı. osmantan erkır tv adı. malum kişi sunuyor tabi ki de:) neyse bunlarda konuk olmuştu. ha bunlar kimdi diye sorar gibisiniz. tuğrul cerrahoğlu gitarda, vokalde zeliha gürsoy diye hanımcık bir kız. ama nasıl şekerler böyle tınımını şarkıyı da söylediler.

burdan da izleyin bari mahrum kalmayın:)


bir de şarkının bir klibi var ki o da ayrı bir güzel zaten. dur onu da koyalım hazır demişken.


ha bu arada şarkının adı "okyanus dizlerimde"

sözlerini de yazayım tam olsun o zaman.

karalamış üstümüzü
çok önceden kader
bundandır böyle derin kelamlarım

yalanlamış bizi
bütün hikayeler
aşkım sen anlat ben anlarım
aşkım sen ağlat ben ağlarım

ben yorgun olsamda
yine aldatır beni dakikalar
yüzünü saklar hayat görünmez oyunlar

ben durgun olsamda
yine savurur beni deli dalgalar
okyanus dizlerimde ben özledim senin kadar

kanatmış dudaklarımı
sigaramın masalları
yakıyor ciğerlerimi senin kadar


ben yorgun olsamda
yine aldatır beni dakikalar
yüzünü saklar hayat görünmez oyunlarben durgun olsamda

ben durgun olsamda
yine savurur beni deli dalgalar
okyanus dizlerimde ben özledim senin kadar


efendim bu iki arkadaşı takibe aldım ben. kim kimdir nedir necidir diyerekten ve tuğrul'un zaten bu şarkıdan önce de kendi besteleri olduğunu öğrendim. klip filan da çekmiş. sesi de güzel böyle hafif genizden geliyor buğulu da biraz. hoş yani. feysinden de videolarını ve diğer şarkılarını dinledim tuğrul'un. "kaçıncı vapur"'u çok çok sevdim. sözleri çok güzel bu şarkının mutlaka dinlemenizi tavsiye ederim. 

hah bu arada komisyonumu isterim. o kadar reklamını yaptık adamın.

insan bi teşekkür ederim der, sağol der, tez zamanda sevdiğine kavuşasın der. bişey der yani ne biliyim onu da ben mi diyim şimdi.

şimdilik yazacaklarım bu kadar.

gereği düşünüldü:)


19 Eylül 2010 Pazar

Behzat Ç. Bir Ankara Polisiyesi

bu akşam saat 20:00 itibariyle ilk bölümü yayınlanmış dizi. itü'deki tanımlar gibi oldu bu da, alışkanlık :)

harun tekin'i gördük en sonunda:) merakla bekliyordum oyunculuğunu. ama pek umduğum gibi çıkmadı harun bey hiç kusura bakmasın. çok donuk, suskun böyle gerçekten de dizide başta denildiği gibi konuk oyuncuyu çok iyi oynadı.

şimdi tekrarını veriyor da bu dizinin bu da moda mı oldu ya dizi bitti hemen sonra hiç zaman kaybetmeden aynı dizi aynı bölüm şakk! yayında. ne bu ya! boşuna mı izledim ben saat 8'de kuruldum koltuğuma lan!

o değil de harun'a dönersek eğer allam ya adam çok naif bu berna'ya(sevgilisi-hazal kaya) hap veren bi çocuk vardı harun bunu gördü hemen damladı berna'nın yanına ettiği laf şu "sen hap mı veriyorsun lan berna'ya". bunu birde o koca tombik dudaklarını hiç aralık olmadan söylediğini düşünün. aynen öyle işte. çok komikti ya izlemeniz lazım :) bi de dedi "berna kak lan kak gidiyoruz" dedi berna bunu dinlemedi o züppe de atladı ordan "gelmiyo saane" dedi bizimkine. harun bi kafa attı buna. bunu da görmeniz lazımdı. kafa mı attı başıyla yanağını mı okşadı tam anlaşılmıyo orası.

bi de bu bizim berna harun'dan(dizideki adı alp. harun masum.) hamile kalmış ağlıyor filan. harun tamam mamam filan teselli etmeye kalktı bunu.bu kız şılllık bi çaktı tokatı benim senelerdir bakmaya kıyamadığım harun'uma:( nasıl içim parçalandı anlatamam. sonra bi de babasından ayrı bir tokat yedi. dedim adamı konuk oyuncu aldınız ama adam şamar oğlanı çıktı. behlül'ün yemediği halt kalmadı ama olan benim aslan gibi harun'uma oldu. konuk oyuncu uğruna işte ne hallere düştü adam.

gelelim behzat ç.'ye.

adam tam psikopat. çok sevdim bu adamı ben. hele şu dizide polisi canlandıran(selim adı) bizim survivor hakan dediğimiz adama sürekli "sırıtma lan!" demesi yok mu bayıldım o sahnelere.

dizi bana çok uzun soluklu sürcekmiş gibi gelmiyor ama umarım dediğim gibi çıkmaz. lakin ankara, pilli bebek ve erdal beşikçioğlu üçlüsünü ben çok sevdim.


ayy heyecan yaptım dizinin sonunu da diyim mi?


bu berna behzat ç.'nin kızı intihar etti. 

onun için konuk oyuncuydu hazal, harun filan.

aman neyse yaa güzel öldü

bi bihter bi berna zaten çok güzel ölüyorlar.

e burda fatmagül'ün suçu ne?:)

10 Eylül 2010 Cuma

Afgan Kızı "Şarbat Gula"


Bu meşhur Afgan kızı'nı hatırlıyorsunuz değil mi? 

Peki ya o iri yeşil gözlerinin altındaki hikayeyi de biliyor musunuz ?

Gelin, bu fotoğrafı çeken Steve McCurry'nin Fotoğraf Dergisi'ne (Ağustos-Eylül sayısı 2010) vermiş olduğu röportajda bu kızın hikayesini öğrenelim.

"Steve McCurry, Şarbat Gula isimli 'Afgan Kızı'nın hikayesini de anlattı. Şarbat Gula, Sovyetler Birliği ve Afganistan arasındaki savaş sırasında öksüz kalmış. Fotoğraf çekmek için 1984 yılında mülteci kampına giden Steve McCurry, derme çatma bir okulda ders gören öğrencileri fark etmiş. Şarbat Gula'nın çok güzel bir fotoğraf karesi olabileceğini düşünmüş ve onu tedirgin etmemek için önce arkadaşlarını fotoğraflamış. Kısa bir süre sonra sınıftaki öğrenciler Steve McCurry'ye alışmış. Fotoğrafçı bunu fırsat bilerek Şarbat Gula'ya yönelmiş. Afgan Kızı, ilk birkaç pozda çekindiği için eliyle yüzünü örtmüş. Öğretmeni, sanki olacakları biliyormuşçasına "Bak senin fotoğrafını çeker ve yayınlarsa dünya burada yaşanan insanlık dramına kayıtsız kalmaz" demiş. Bu uyarı üzerine Şarbat Gula, o zihinlere kazınan pozunu vermiş.

Fotoğraf, National Geographic dergisinde yayınlanınca büyük yankı uyandırmış. Steve McCurry, binlerce mektup almış. İnsanlar, Şarbat Gula'ya yardım etmek istiyorlarmış. Hatta onunla evlenmeyi düşünenler bile olmuş. Dergi, 2002 yılında Afgan Kızı'nı bulmak için harekete geçmiş. Steve McCurry, kızın fotoğrafını bütün mülteci kamplarına dağıtmış ve bu sayede Şarbat Gula'nın erkek kardeşini tanıyan birine ulaşmışlar. Böylece ekip, 1992'de mülteci kampından ayrılıp ülkesine dönen Gula'ya, Afganistan'ın ücra bir bölgesinde ulaşmayı başarmış. Şarbat Gula'nın yeni ve eski fotoğrafı bir takım tekniklerle incelenmiş. Uzmanlar göz irisinden fotoğrafın Şarbat Gula'ya ait olduğunu kesinleştirmiş. Dergi, kızı Hacca yollamış ve 2002 yılında tekrar kapağına taşımış."


7 Eylül 2010 Salı

Beklenen klip "ARAF"

Mor ve Ötesi'nin son albümü "Masumiyetin Ziyan Olmaz"ın 2.klibi Araf'a geldi. Albümü ilk dinlediğimde bu şarkı ve Meksika benim favorimdi. Meksika'yı doyana kadar dinledikten sonra sıra Araf'a geldi. Ama Araf ismi gibi biraz korkutucuydu. 

Aslında şarkı sözleri hiç de öyle cennet&cehennem vurgusu yapmıyordu bizlere. yapmadığı da iyi oldu. eğer öyle olsaydı mor ve ötesi'nin diğer gruplardan bir farkı olmazdı. ve en önemlisi ben bunca sene onları dinlemezdim.

Araf'ın klibini izlediniz mi? Ben geçen gün izledim. İlk başta ne yalan söyleyeyim ne oluyor filan dedim. bizimkilerde amma kazdılar dedim. sonra baktım yerin dibinden canlı bir kadın çıkıyor. sonra klibi iyi sindirmek için tabi ki de birkaç defa izledim, küçük çaplı araştırma yaptıktan sonra sonuca vardım.

ama ilk önce klibi izleyin sonra yazının devamını okuyun derim (yok sır filan açıklamıycam:))

önce klip. sayfayı aşağıya çekme görüyorum burdan kör değilim!:)



şimdi adım adım gidelim.

arabanın içinde grup üyeleri. direksiyon başında harun ve yanında kerem kabadayı var. diğer ikisi arkada. kerem k.'nın elinde pusula var bir de.

klibin ilk 7 saniyesinde harun'un yüz ifadesi, hissettiği acı ve korku yüzüne yansımış bir şekilde ve biraz da gitmek istediği yere hemen varmak isteyen bir adam imajı var. ve bu hali hemen hemen ilk 20 saniyede bariz belli.

araba böyle nazlı nazlı ilerlerken yolun ilerde ikiye ayrıldığını görüyoruz. biri biraz daha düz ve rahat ilerleyebilecekleri bir yol. diğeri yani sağdaki yol ise daha kıvrımlı ve engebeli bir yola benziyor. ve bizim tayfa görünüşte daha virajlı olan bu yoldan gitmeye karar veriyor. burda bir mesaj var . ne olduğunu ben demiyim şimdi:)

sonra bir bakıyoruz abilerimiz arabadan inmişler. ellerinde de kazma kürekler ve bir adet fenerle ormanın içine dalıyorlar. burada adamlar kendilerine eziyet edecek değiller ya. kazma narin ellerini tahriş etmesin diye hemen eller beyaz bir sargı ile sarılır. sonrasında vur allah vur toprağa. kollara kuvvet:)

hepsi eşit derece de yorulmuşa benzemiyor valla. en çok kazan sanırsam harun bey. yazık adam kan ter içinde kalmış lan! adam hem kazıyor hem şarkı söylüyor. bu zamanda kim yapar bunu arkadaş! söyleyin bana!?

ateş...01:30..kazdıkları yerin dört bir tarafından alevler fışkırıyor. daha doğrusu fışkırtılıyor. 2 metre yerin dibinde,  kazdıkları yerin özenle dört bir yanına yerleştirilmiş alev topları. tuhaf. toprağın altında bu ne ateş bu ne alev alev yanıyoruz durumudur. enteresan:)

tabi bizim arkadaşlar durur mu hemen kazma küreklere sarılıp (zaten hiç bırakmamışlardı ki) ateşi söndürmeye çalışıyorlar. bir ara harun bakıyor bu ateş sönecek gibi değil ben işime döneyim diyor. ama sonra yeniden ateşi söndürmeye başlıyorlar ve tabi ki de başarılı oluyorlar. ateş pofff..

nasıl bir geceyse artık tam ateş söndü dedik rahat rahat bir 3 metre daha kazacaklar dedik. baktık yağmur başladı. e tabi ki de yağmurlukları yanındaydı. hepsini çukura atmışlardı önceden. zeki adamların hali bir başka tabi:)

yağmurda ara var..

yerlere kadar uzanan buz mavisi renginde bir perde önünde grup üyeleri şarkının "kimler varmış içimde yoklama yaptım" kısmını çalıyorlar. harun dedim ya çok yoruldu adam ayakta duracak hali yok hemen çekmiş teoman'ın bir bar taburesini altına bir ileri bir geri sallanarak şarkıyı söylemekte. önünde de ayaklı mikrofon.

bir müzisyen düşünün; bir bar taburesi üstünde, önünde ayaklı mikrofon ve sağ eliyle mikrofonu en tepesinden tutmuş, gözleri kapalı, yalnız bir adam ve şarkı söylüyor. naparsınız? bir adamın en ennn ennnn..en olduğu an işte bu andır derim:) bir de öyle oturup şarkı söylerken bir yerde elinin tersiyle dizine vurması yok mu dedim tamam işte burası. harun'un harika vokali şarkının bir başında bir de burada konuşuyor. ve tekrar yine yağmur altında kazı çalışmasına dönüyor kameralar.

sonra birden.. birden bakıyoruz ki toprağın altında bir beze sarılmış bir şey çıkıyor. hemen açıyorlar bizimkiler tabi. ve o kadın. o kadın işte janset. evet bizim bildiğimiz tarkan gözübüyük'ün sevgilisi, yarım elma, banyo gibi yapımlarda yer almış isim. çok da severim kendisini canım benim. işte mezardan çıkan elleri göğsünde birleşmiş kadın janset idi. kadın bir iki nefes aldıktan sonra doğruluyor ama o çamur içinde yerin bilmem kaç metre altında havasız kalarak nasıl ölmedi orasını anlamadım.

klibin sonuna gelirsek eğer.

sanırsam burda, araf'ta yani, bir kadın canlı canlı gömülüyor ve bizim mor ve ötesi elemanları da bu kadını kurtarıyorlar. 

recm deniliyor buna şeriatta. zina yapan kadın veya erkeğin taşlanarak öldürülmesi yani. bu klipte olan kadın...



bu yazıda deborah, bizzat kendisi olarak klibi özgür ve hür iradesiyle yorumlamıştır.

4 Eylül 2010 Cumartesi

Siz Kazandınız (Fazıl SAY)


Siz Kazandınız

...

Siz kazandınız
lütfen siz kazanın
lütfen benimle uğraşmayın
ve ebediyen siz kazanın
...
Tamam ben giderim
uzak bir yere (gözden uzak)
(uzaya gidemem kızımdan da ayrılamam ama siz beni görmezsiniz merak etmeyin)
tamam
giderim..
...
Ben son 6 yıl içinde
2 büyük oratoryo
2 büyük senfonik eser
1 keman konçertosu
2 piyano konçertosu
5 solo piyano eseri
1 bale müziği
2 Bach uyarlaması
4 film müziği
1 tiyatro müziği
bestelemiş olsam da

HİÇ MÜHİM DEĞİL SİZİN İÇİN

Bu son 6 yılda
dünya üzeri 42 memlekette
326 şehirde konserler verdim
yaklaşık 700 konser

HİÇ MÜHİM DEĞİL SİZİN İÇİN

Bu 6 yılda toplumumuza
10 CD
2 DVD
12 NOTA sundum

HİÇ MÜHİM DEĞİL SİZİN İÇİN

anlıyorum
yaptıklarım mühim değil

hiç bir zaman "her görüşüme katılmalısınız" demedim
tartışmaya hep açıktım
hiç bir zaman hemfikir olmadığım insanlara saygısızlık yapmayı düşünmedim
ama siz yaptınız
adil değildiniz
bir fikir de ayrı düşünüyorduk siz kökünü kazımaya kalktınız her seferinde

ama hiç bir zaman kendi içsesimden vazgeçmedim
doğru bulduğum doğrumdu yanlış bulduğum yanlıştı
yanlışı ben yaptıysam da hatamı anladığım gün düzelttim

anladık
değersiziz
sizin değer anlayışınızı anlamadım ama ben değersizim o anlayışa göre onu anladım
...
İmkanı yoktur bazı kusurlarımı affetmenizin
affedicilik de değil
"kabul" etmenizin
"lütfetmenizin"
imkanı yoktur...

Zamanında hatalarım olmuş onları düzelttiysem
bu da doğru değildir

imkanı yoktur..

-Falanca arabeskçiyi kültür olarak görmüyorumdur
asla affetmezsiniz

-Aziz Nesin haklıdır derim bütün hayatıma sataşırsınız

-"Din sömürüsü aldı başını gitti" deriz
Ölüm fermanı vermediğiniz kalır

-Konuşmayız
"Konuşmaz o korkak" dersiniz

-Konuşuruz
"Konuşmak senin ne haddine işine bak sen" dersiniz

-Beethoven ,deriz
"Git Beethoven'ın ülkesinde yaşa" ,dersiniz

git
popülist
korkak
ne haddine
git

Hiç bir yolu yoktur...

Sizler facebook da 130 grup kurdunuz (Fazıl Say gitsin vs)
ekşi-sözlükte yazılar yazdınız
Google'ı doldurdunuz
Yahoo'da gruplaştınız
gazete haberlerinin altına yorumlar yazdınız
Almanya'da yılın müzisyeni seçildiğimin haberinin altına bile döşendiniz
hakaretlerinizle. ..

Her yerde sizler varsınız.
Ve
sizler ne yaptınız hayatta
bilmiyorum
sormuyorum
düşünmüyorum
nefret etmiyorum
saygısızlık yapmıyorum

ama siz bana yaptınız....

Siz yarattınız bana en ağır haksızlıkları yapan bir kültür bakanını
siz yarattınız
siz cesaretlendirdiniz marjinal köşe yazarlarını
siz pislik attınız
çamur attınız
hepsini siz yaptınız

içinizde mesleki kıskananlar da oldu
aranızda piyano çalanlar da oldu
çalmayanlar da

faşoları
dincileri
marjinalleri. ..
2.cumhuriyetçileri..
Avanak liberalleri. ..

Ben hiç birinize tek bir kelime kötü bir şey söylememişken...

Hepsini siz yaptınız...

Artık kazanın
kazanın ve bitsin...
Siz kazandınız..

Kazandınız ve bitsin..
Yeter ...

Benim gerçek dostlarım bu yazıyı niye yazdığımı, kimlere yazdığımı anlamıştır.

Fazıl Say

3 Eylül 2010 Cuma

Param olsaydı..



Ah Müjgan Ah'ta Sadri Alışık bu şarkıyı söylemişti..

şarkıyı seneler öncesinden günümüze getiren ve bizlere çok güzel bir sürpriz yapan Mert Davut Yılmazer'e bu güzel coverı için teşekkür ediyorum kendi adıma:)


müjj'e gelsin bu şarkı:))

var mısın yok musun ahmet?:) vol.2


eveeet.. beklenen gün geldi:) niye bu kadar bu adamı önemsedim bende anlamadım ama bir iki izlediğimde konuşmasını çok güzel buldum.. konuşmalarına belli yazar ve düşünürlerin sözlerini alıntı yaparak renklendirmesi de beni etkiledi diyebilirim. 

ve peki ne kadar kazandı? işte bu sorunun cevabı;

çankırılı ahmet bu akşam var mısın yok musun'dan 111.000 tl kazanarak ayrıldı.

başını tam izleyemedim ama galiba bir film projesi var ve bu parayı o filmi çekmek için kullanacak. 

çocukluğunu ve üniversiteye nasıl girdiğini, sonra nasıl 1 ay sonra ayrıldığını. tekrardan nasıl afla okuluna döndüğünü ve bu seferde kaldığını anlattı programda. ama üstüne basa basa şunu söyledi: "bütün bu üniversiteden ayrılmama sonra tekrar dönüp ama bu seferde sınıfta kalmama babam ağzını açıp tek kelime bile etmedi."

babası onun süper kahramanıymış öyle söyledi hep ahmet:)

bu arada açıköğretim fakültesi'nde okuyormuş şu an. ve galiba bu yüzden yarışmadan erken ayrılmak zorunda kaldı.


neyse, ben parasını filmine harcamasını istiyorum.

oyuncu ihtiyacı varsa yan rol filan çekinmesin beni bulsun, ben gelirim diyorum burdan kendisine:)


not: neden ahmet diye sormayın.

ne demiş küçük iskender "bir nedeni yok yalnızca öptüm"

bende öyle işte:)

2 Eylül 2010 Perşembe

Neler oluyor hayatta?:)



TGB "Hayir"  -  "Neler Oluyor Hayatta



neler oluyor hayatta
tayyip ağlıyor hüngür hüngür orda
hani tanımasak adamı
gerçek sanacağız vallaaa

12 eylül'ün çocuğu
amerika’nın en kıymetli oğlu
timsah gözyaşına bakmayız
hayır hepimizin oyu

evet desen sandıkta sen
faşizme gündoğar
tayyiplerin işi gücü
yalan ve istismar

Eminem ft. Rihanna - Love the way you lie


Başucumda Müzik

"Eğer hayatımızın herhangi bir an'ına gidip orada sonsuza dek kalacaksınız deseler yalnızca iki şeyden birini seçmek isterdim. Biri, o çocukluğun bahçesindeki ağacın dalına asılı salıncakta sallanırken...
Öteki, bütün hayatım boyunca en çok sevdiğim adamla öpüştüğüm ilk gün...


Herkes aşık olmanın ortak dilini bulup yazmaya çalışıyordu.
Ama aslında bu kadar basitti işte: 
Birini öptüğünde salıncakta sallanır gibi hissediyorsan aşıksın."



Kürşat Başar

30 Ağustos 2010 Pazartesi

var mısın yok musun ahmet?:)

var mısın yok musun kutu açmaca yarışmasını takip eden bir insan değilimdir normalde. ta ki programda yarışmacı çankırılı ahmet'in "dedeler" çıkarmasını yapıp sevgili inci sözlüğe selam çakmasını öğrenene kadar:) başta bu adamı ekşi sözlük yazarı owencan sanmıştım. ve itiraf etmeliyim ki daha bugün öğrendim o olmadığını.
ben yarışmayı izlerken hep ahmet'e odaklandım meşhur owencan budur diye. meğer owencan dedikleri adam onur diye bir tırtoymuş. tırto çünkü ilk bu çocuğu gördüğümde "kim bu bebe" demiştim ve üstünde hiç durmamıştım. dedim ya bir de ahmet'i ben owencan sanmıştım. neyse işte sonunda öğrendim ve üstümden büyük bir yük kalktı:)

bu arada ahmet'te ekşi sözlük yazarıymış. tam adı da "ahmet cihad mercankaya" imiş. tip olarakta tam olarak şöyle; 



ne zaman yarışacaksa mutlaka izliycem kendisini.

umarım dedeler ona da uğramaz:))













umarım dedeler çıkmaz videosu için tıkla 

28 Ağustos 2010 Cumartesi

Harun'a bak sen..

Harun Tekin dizi oyuncusu oluyormuş.

gözümüz aydın!



dizinin adı "Behzat Ç. Bir Ankara Polisiyesi"
 
dizi star tv ekranlarında olacakmış.

detaylar şöyle;

Sadece ünlü solist Harun Tekin değil, Tarkan Karlıdağ-Adam Film'in yapımcılığında çekilecek dizinin kadrosunda sürpriz birçok isim dikkati çekiyor. Başrollerde Erdal Beşikçioğlu, Ayça Varlıer, Canan Ergüder, Ege Aydan ve Seda Bakan var. Behzat Ç. karakterine Erdal Beçikçioğlu can verecek.

Nihal'in dönüşü...


'Aşk-ı Memnu'nun Nihal'i Hazal Kaya da bu polisiye diziyle ekrana dönüyor. ''Genco'' dizisiyle başladığı ekran macerasında 'Aşk-ı Memnu'yla birlikte yıldızı iyice parlayan Kaya, Behzat Ç.'nin kızı Berna'yı canlandıracak. Hazal Kaya'nın hayat vereceği Berna karakterine, Harun Tekin'in canlandıracağı Alp âşık olacak. Berna, babasıyla Alp'in arasında kalacak.
Dizinin kadrosunda ''Var Mısın Yok Musun'' ve ''Survivor'' adlı yarışmalarla tanınan Hakan Hatipoğlu da var. Hatipoğlu, diziye polis rolüyle dahil oldu. Erdal Beçikçioğlu'nun eşi Elvin Beşikçioğlu da dizide rol alacak. Genel yönetmenliğini Serdar Akar'ın yaptığı dizinin senaryosu ise Ercan Mehmet Erdem ve Emrah Serbes'e ait.



                                                      *                        *                          *


Harun bey'in canlandırdı Alp karakteri, dizideki adı Berna olan, bizim aşk-ı memnu'dan tanıdığımız Hazal Kaya'ya aşık olacakmış.

Harun rol arkadaşının bu kız olacağını duyunca o an ne düşündüğünü çok merak ediyorum açıkcası.

hadi hayırlısı bakalım..



edit: harun tekin konuk oyuncuymuş, rahat olun:)

27 Ağustos 2010 Cuma

Ceyhun Yılmaz'dan ...

Ben.. Sen...



ben seni seviyorum 
sen gezmeyi,
senin hep gittiğin yere ben hiç gidemiyorum.
öylece durmayı seviyorum ben..
durup ardından bakmayı..
sen yürümeyi seviyorsun ama arkana bakmadan..
yaprak seviyorum ben yaprak..
kuru, yaş ayırmadan..
neye bastığına bakmadan...







1


sokak aralarında kayboldu gençliğim
alanlar aldıklarını yerine koymadı
sensiz geçen iki gecem
sensizliğim kadar koymadı
kimleri yedi bu yürek
kimleri yedi de
bir sana doymadı...






sen bilirsin


görmediğimden değil...
yanımda olsan yine özlerdim..
ve bil ki bu kadar sevmem senden değil
gitsen benden..
ben gidişini bile severim..
aramızda hep aynı fark..
sen gitmeyi bilirsin
ben sevmeyi..

Beş Şehir

filmini izledim. "filmle ilgili spoiler verecek değilim." desem yalan olur verecem lan! izleseydiniz filan.
yok yok korkmayın demiycem bişey. ama şu babam ve oğlum filminde Deniz karakteri vardı ya Sadık'ın oğlu olan. yani şu bıcır:






gerçi burda küçük damat ferit gibi çıkmış ama:)
yerim ya çok tatlı bu çocuk:))


hah işte bu çocuğa yani gerçek adıyla ege tanman'a beş şehir filminde dikkat edin. ben böyle bir oyunculuk görmedim arkadaş. o nasıl bir büyümüşte küçülmüş imajıdır öyle, yaşından büyük bir oyunculuk sergilemektir bu yaşta. hayran kaldım desem yalan olmaz yani. filmi izleyin ve bu çocuğa dikkat edin. geleceğin büyük oyuncusu yetişiyor valla.)



filmi demişken müziğe değinmeden olmaz:)
ahmet kaya "beni vur" diyor. e bari onu da dinleyin derim:)

25 Ağustos 2010 Çarşamba

Deniz Gönenç Sümer..

 vefat etmiş.
 hemde 26 yaşında..
 ne olduğu halen daha tespit edilemeyen bir virüs yüzünden.
 daha 26 yaşındaydı oysa ki..


"aşkı tatmadan daha
 onla sarhoş olmadan
 hiç sevişmeden daha
 şimdi ölmek istemem
 daha hiç gülmeden"
 


çoban yıldızı klibinde gözleriyle her şeyi anlatan küçük çocuktu o.. 

çoban yıldızı 

24 Ağustos 2010 Salı

cüneyt özdemir vs. fazıl say

yine kapışmışlar twitter'da. 5n 1k'da da devam etmiş hemide.


twitterdaki atışmaları okudum. allam ya şu cüneyt kadar kendini bişey sanan "son lafı ben söylerim" edalarıyla dolanan başka birini daha tanımıyorum.


(bkz: cüneyt sen çık git la)


Cüneyt Özdemir: Başıma bir şey gelmeyecekse bu akşam Sibel Can'ın programındaki has arabeskçi Müslüm Baba'yı ve Şevval Sam'ı izlemeyi düşünüyorum, çaktırmayın.


Fazıl Say: Başına bir şey başkaldırdığında gelir merak etme)) İyi insan.


Cüneyt Özdemir: Şeytan diyor git Sibel Can'ın konserinde 'Arabeskçiler Yavşak Değildir' diye pankart aç. Hala başıma bir şey gelmez mi diyorsun!


Ya da o pankartı sizin konserlerinizden birinde mi açmalı? Hangi kitle daha anlayışsız karar veremedim bakın.. Ya da hoşgörülü..!


Fazil Say: Senin göremediğin şu sanırım; Bir kapıyı açmak ve tartışma başlatabilmek için tek çözüm kapıyı kırmak idi.


Ama, herkes her şeyi çok iyi biliyor. Şu "yavşaklık" sözü sizin tartışmanızın devamı değil. Sizin tartışmanız, kültüryozluğu.


Populer bir basın mensubunun amacı da,araştırmak olmalı. Büyük müzisyenlere sorun bana güvenmediyseniz...


Cüneyt Özdemir: Ben sizin düşüncelerinize saygı duyuyorum ilk günden beri bunu kamuoyu önünde ifade de ediyorum başka birine sormaya gerek yok...


Bu arabesk müziğe giden sürecin arkasındaki toplumsal, ekonomik dinamikleri çözmeye çalışmanın daha anlamlı olduğuna inanıyorum


Sonuçta sayın Say aman dikkat edin binayı yıkmaya giderken (ki bence de yıkılmalı) umarım yanlış kapıları ve kalpleri yıkmazsınız.


Fazil Say: Kalpleri kırmak bu derece büyük sorun olsaydı tarihte ne Beethoven kalırdı ne Picasso ne Nazım Cüneyt.


Yazarlarını,müzisyenlerini dışlayan,kovan,hapse atan bir toplum Sibel Can ile kala kalır zaten. Alternatif mi var?


Cüneyt Özdemir: Şu anda Sibel Can'ı açtım Müslüm Gürses'i izliyorum... Hem sizin müziğinize hayran olmaya hem de onu sevmemize izin yok mu peki?


Cüneyt Özdemir: Şu an Show TV'de Sibel Can'ı açın neye itiraz ediyorsunuz somut şarkılar üzerinden anlatın, gerçekten anlamaya çabalıyorum sizi..


Fazıl Say: Futbolda Real Madrid ile Kastamonuspor arasında da bir fark vardır da bu illaki Kastamonu'yu küçümsüyoruz anlamına gelmez.


Arabesk müziği batıdaki meslektaşlarıma dinlettim.1-2 dakika tahammül edebiliyorlar. Bu niye sizce? Siz önce kulakla mı acep?


Klasik müzikten caz'dan ve halk müziğinden iyi anlamayan bir kulak bu lafları eder. Biraz müziği ciddiye alın. O da sizi alır


Cüneyt Özdemir: Belki müzik dediğimiz şey notalardan fazlasıdır, kulaklarımız kadar aklımızı gönlümüzü de açıp içine almamız gerekir...


Fazıl Say: Ve sen bunu bu gezegende her yıl 120 konser veren-Salzburg'u açan adama mı diyorsun?Müzik gönül işidir diye. Haddini bil!


Demin ettiğim bir lafı geri çekiyorum; Cüneyt Özdemir aydın filan değildir.VE Israrla tekrar ediyorum; Herkes ne istiyorsa dinlesin.


Şu hale bak ya. Vah zavallılar ya..Adam Hawkings'e de fizik öğretsin. Kim şaşar spikerin mankenin ertesi gün ben müzisyenim diye çıkmasına?


Cüneyt Özdemir: Ne kadar da hoyratsınız sayın SAY!


Fazıl Say: Yazdık duvarına... Her gün sabah öğle akşam oku. Bilenlere danış sonra gel benimle 10 yıl sonra tartışırsın. Hale bak ya...


Cüneyt Özdemir: Kendisini haberi olmadan farklı ortamlarda ve kamuoyu önünde ulu orta savunsak bile bu gezegende her yıl 120 konser veren Salzburg fatihini..


Kendisini dev aynasında gördüğü için.. Tartışma üslubunu bilmediği için.. Tahammülsüz olduğu için.. hoyrat ve gaddar bir insan olduğu için..


Fazıl Say: Hepsi doğru; Hoyratım tahammülsüzüm ve gaddarım. İlkelliğe ve sahtekarlığa karşı!


Cüneyt Özdemir: Bir gelenek olarak yalnızca buradan değil hayatımızdan da şutluyoruz BLOCK FAZIL SAY. Hadi yallah şimdi.. Ben sana deha olamazsın demedim...

Disko Kralı'na yeni jenerik müzik

Söz: Okan Bayülgen
Müzik: Tuncer Tunceli




bir telefon görüşmesi...

- aklım kadar ötedeyim, sense benden beethoven kadar uzakta. tebliğ ediliyoruz sanki susuzluğa ve uykusuzluğa. sahi saat kaç?

-- sahi sular vardı. sular bizi korkusuzca sularlardı karanlıkta ilahi taşları sever gibi. neden aradın beni? kaybolmadım ki. arama bir daha, ararsan kaybolursun korkularında.

- ben kaybolursam sen sessizliğinden suçlu olursun, suçla avunursun. herkes çekildi, şimdi herkes yeniden çekilecek ve mavi bir şey kalacak sanki ağzımda.

-- bana ağzını ver! ağzınla örteceğim içimdeki uçurumları, kimse düşmesin, kimse üşümesin diye örteceğim ağzını dudaklarımla. ceylanlar öldü mü martılar gömer çünkü onları uykulara.

- bunlar nasıl kolay kelimeler, kolay sesler, kolay yalanlar, kolay trajediler. kolajı yarım bırakılmış, tasviri ertelenmiş ürpertiler! beni arama bir daha.

-- bir daha sen arama beni, beni arayacaksa polis arar sokaklarda, it arar, düş arar. keskin ve allahı olmayan bir cehennem arar, kendimde bulacak olursa bir kırık ilhan irem plağı ver bana!

- hayır, asıl sen arama! aranan ve bulununca ortadan kaldırılacak bir acıyım ben. acıyan bir şeyim ağrının ortasında varlığından devasa. elimdeki plakların bir yüzü silinmiş, sadece çığlıklar var orada.

-- o zaman kimse aramasın bizi, seni de aramasınlar, beni de. ulaşamasınlar tedirgin saldırganlığımıza. içimdeki rüzgar kanıyor, kan rüzgardan değil efkardan akıyor ince ince.

- telefonu kapatmak zorundayım, biri kapıyı çalıyor gecenin bu yarısında. belki birileri de binayı kuşattı, numarası silinmiş tüfekler var omuzlarında.

-- omuz dedin, omuzlarımı da aramasın kimse. orada uyumuştun bir kaç kere. delil bulurlar, deli bulurlar, bizi bulurlar belki omuzlarımda.

- telefonu kapatmak zorundayım. biri kapıyı kırdı bana usul usul yaklaşmakta. belki
birileri de yüzümü kuşattı, evin her yeri baştan aşağı sancımakta.

--ciddi söylüyorum beni bir daha arama, üstümü arama, ruhumu arama, yasak belge arıyorsan kalbim, uyuşturucu arıyorsan sadece adın var ardımda.

- telefonu kapatmak zorundayım, biri aşkıyla bana kurşun sıkmakta. belki birileri de beni sevebileceğini farketti, bedenim slogan oldu meydanlarda.

-- telefonu asıl ben kapatmak asıl ben zorundayım asıl. yuttuğum haplar şiddetle patlamakta. sen buna lüzumsuz intihar diyeceksin sanırım ama lüzumlu bir narkozda ömür boyu sürecek aslında.. bir daha beni arama.

- sen de arama aslında..

-- arama lütfen..

- bir dahaki peygambere kadar
söz
asla!
sen de..

-- arama!
..ama aslında.