30 Ekim 2011 Pazar

Will Rogers


"uygarlık ilerlemiyor diyemezsiniz, her seferinde sizi yeni silahlarla öldürüyorlar."

"herkes kahraman olamaz. kimilerinin de onları alkışlaması gerekir."


Adele - Someone Like You




28 Ekim 2011 Cuma

Behzat Ç. Seni Kalbime Gömdüm






dizisini çok çok sevip ve her hafta takip eden ben, diziyi hiç izlemeyen bir arkadaşımla gittim bu filme. sonuç; ben tabi ki çok memnundum. arkadaşım da "diziyi izlemediğim halde sevdim filmini" dedi bana. ikimizde mutlu ayrıldık.

(aşağıda yazılanlar filmle ilgili feci spoiler içerir)


-ben kitabını da geçtiğimiz yaz okumuştum yani son hafriyat'ı.
filmi izlerken ne zaman "kolsuz ahmet şimdi şunu yapacak, behzat bunu diyecek, harun şu espriyi yapacak" demişsem o anlarda o şeyler oldu. kitabın aynısı film. bir iki karakter var sadece üstüne. cansu dere olmuş mu diye sorarsanız..yaniiii. olmasa da olurmuş. bence çok da abartıldığı kadar bir oyunculuk sergilemedi. boşuna tantana yapmışız.

-birçok yerde gülmekten yarıldım desem inanır mısınız? valla harun yine saf, yine aptal. iyi tamam bişey demiyorum.

-hayalet köşe bucak tabutun nerden alındığını aradığı sıradaki o sahneleri bir fotoroman şeklinde yapmışlar. çok hoş olmuş ya bayıldım o ayrıntıya. bir de güzel haberlerle gelseydi de neyse.

-ve kolsuz ahmet karakteri. pardon kendini kolsuz ahmet sanan süleyman karakterine can veren hakan boyav. bence çok başarılıydı bu rolde. hele harun'la karşılıklı bir tartışmaları var izlemeye doyamadım.

küfürler var. bir yerde harun cevdet'i pembo ve gorbaçov'dan sigara istemeye gönderdiği sırada nasıl bir şey söylediyse o kadar komik geldi ki bana. hayır küfür değildi ama böyle kafiyeli bi'şeydi. hatırlayan yazsın bana da.

-filmin komik sahnelerinden biri de tabutların yerini öğrenmek amacıyla bir yüzeyaltı tomografi sistemine ihtiyacı olduğunu müdüre söyleyen behzat "napcaksın tomografi cihazını" diyen müdüre "götüme sokcam! içim dışım bir mi ona bakcam" demesi. filmin en güzel sahnelerinden biriydi. ne güldüm lan.

-ve tardu flordun'a gelirsek eğer. kitabı okurken çok psikopat gelmişti o karakter bana. filmde izlerken çok da ahım şahım bi'şey göremedim. hayır zaten çok az göründü. bir de psikologla görüşme sahneleri vardı onla da uğraşıyordu orasını filme koymamışlar. kitapta hatırlıyorum ben behzat'ta oraya gidiyordu araştırma yapmaya çünkü. tardu flordun'a redkit tam mı olmamış yoksa fazla mı ağır gelmiş tam anlamış değilim ama benim kitapta okuduğum redkit ile filmde izlediğim redkit aynı adam değildi. kitaptaki daha vurucu, daha gözü pek daha mi manyaktı sanki. filmle ilgili tek eleştirim bu. ya bilerek redkit'i az gösterdiler hayatını şöyle bi geçtiler ya da zaten böyle göstercektiler kitaptakine bağlı kalmadılar.

-veee neşet ertaş..zülüf dökülmüş yüze çaldı ya la. birlikte söyledik valla neşet babayla.







27 Ekim 2011 Perşembe

Kır çiçeklerinden bir taç yapmıştı bana..


Kır çiçeklerinden bir taç yapmıştı bana.
Saçlarıma takarken kalbimin sesini duyuyordum.
Öyle hızlı çarpıyordu ki, yerinden çıkacak sandım.
Bir daha o kadar yakın olamadık hiç.
Ne ellerimiz değdi birbirine ne gözlerimiz.



22 Ekim 2011 Cumartesi

Midnight in Paris


görüntüler, oyunculuk, eskiye ait kıyafetler, evler, sokaklar ve paris..
şiir gibi masal gibi yağmur gibi aktı gitti film.
owen wilson'ı biliyordum da bir yerde dali karakteriyle adrien brody'nin çıkacağını bilmiyordum. sürpriz oldu bana.

bir de filmin müzikleri bence olmazsa olmazlardandı.
benim en sevdiğim şu,


gil'in elleri cepte sokakta dolaşması filan..çok güzeldi ya.

ayrıca;

"paris yağmur altında daha güzeldir."

13 Ekim 2011 Perşembe

İlhan Berk'ten...


"fazla büyütme kendini, en fazla sevebildiğim kadarsın; dahası yok..."

"hani ne yaparlarsa yapsınlar hep çok sevdiğin ınsanlar var ya, onların seni en çok üzenler olması, ne garip."

"umudunu kaybetme belki döner.. ama çokta ümitli olma; belkide gittiğini senden daha çok sever."

"sesini hatırlamıyorum bile; ama söyledikleri hala aklımda."

"geleceğin aşkın peşinden gidilmez; sen öldün benim ıçin. bilirim ki; ölenle ölünmez."

Kuzey Güney'deki Ali'nin Evi


son iki bölümdür kuzey'in kankası ali'nin evine takmış durumdayım.

abi şimdi bu çocuk pazarda don sütyen satmıyor mu. satıyor. tezgahı var. kendisine ait bin kere dedi zaten orasını anladık. evli değil. gördüğümüz kadarıyla bir sevgilisi yok. ailesini bilmiyoruz. ya da demişlerdir de ben hatırlamıyorum şu an. tek yaşıyor. ta ki kuzey ile simay çocuğun başına çullanana kadar.

buraya kadar her şey doğruysa bu ali'nin evi niye bu kadar düzenli lan. bekar evi değil mi orası. o kadar eşya ne arar orada ya. vitrin bile var lan içinde çeşit çeşit kadehlerin, bardakların olduğu. duvarda tablolar filan. koltuklar desen hiç de 20li yaşlardaki bir gencin zevki değil.
yok salonda yemek yemeler. sofra kurmalar. lan ben bile bu kadar özenmiyorum ya şu kız halimle. tek başıma yer kalkarım. balkonda manzara desen o biçim. yoksa çiçekte var mıydı balkonda ona dikkat etmedim bak.
bir de çok düzenli bi herif.

neticeye gelirsek eğer.
bu adam bu kadar evini düzenleyecek, çelik kapı taktıracak ya da ne biliyim.. ya tek başına nasıl bu kadar para kazandı da evini bu şekil kurdu aklım almıyor.
kuzenim bir ara diyordu bi dükkan açıp don sütyen satacam bak gör kadınlar hep bunlara para verir demişti de gülüp geçmiştim. kız haklı lan. o işten o kadar para kazanıyorsam bırak ya ne okudum ben 4 sene.
ali bir de paran yoksa veririm iş kurmak istiyorsan buluruz para o kolay filan da diyor yani kuzey'e.
hayır ben ali'yi çok seviyorum dizide ama ne biliyim ya evindeki detaylar aklıma takıldı.
çok iyi bir insan, bence duygusal da. yerine gelir deli dolu olur..

öyle işte. niye bu kadar da dert etmişsem kendime anlamadım bende.

korkmayın öyle bi dükkan açmıycam. ben kadınların nazını çekemem.

başlık başıma kaldı..oldu mu..rahatladın mı.


Az önce twitter'da Can Yücel'e ait şu sözü okudum;
"Gerçek şu ki; hayalimizdeki insanın, hayalindeki insan değiliz. O kadar!"

Öyle koydu ki okuyunca. Canım zaten sıkkındı tam üstüne geldi bu da

Ne olurdu sevdiği kadar sevilse herkes

Ne olurdu yani, ne çok kötü olurdu

Dünya mı dururdu dönmekten, kıyamet mi kopardı

Hayır seviyorsun da

Bunu niye dile getiremiyorsun ki

Neydi iki kelimeyi yan yana getirememendeki bu büyük engel

Sadece iki kelime ya..

Dudaklarından çıkacak sadece iki kelime ona bir ömür boyu yetecekti.

Sadece iki kelime

..........................................

Hakkımda bi'şeyler öyle;

kendimdeki inanılmaz mantık hatasını sonunda buldum.
ne kadar aynı şeyleri yaşarsam yaşayayım hiçbir şekilde ders alma gibi bir huyum yok.

her zaman pollyanna'yı oynamaktan (ki çizgi filmini hiç izlemedim), her zaman affetmekten, her zaman özür dilemekten, her zaman "aman o yeter ki üzülmesin" demekten..gerçekten çok sıkıldım ve yoruldum. sizin yüzünüzden kendimi yaşlı hisseder oldum. şimdiden deli gibi her şeyi unutuyorum. aklımda bir şey tutamıyorum, not alıyorum. biri bir şey söylediğinde ya yanlış anlıyorum ya da onu hiç duymuyorum. gözlerim çok dalıyor, kulaklarım duymuyor. her şeyi iki kere tekrarlatmaktan sıkıldım, bunaldım. belki kendi kendimle kaldığım için olabilir bu davranışlar bende ama..yine de benim mutluluğumu engelliyor bunlar hep.

Bu da sana;

bilmiyorum burayı takip ediyor musun etmiyor musun ama..ben yine de sana yazmaktansa buraya yazmayı tercih ettim.

"naparsan yap" ya da "nasıl biliyorsan öyle yap" derken nasıl için hiç sızlamıyor ya. gerçekten bunu anlayamıyorum. o kadar mıyım yani.

(debo fazla ileri gitmemek için yazıyı burada sonlandırıyor.)