27 Haziran 2011 Pazartesi

BEHZAT Ç. Sezon Finali (Özet geçtim)





itü'de de yazdım ayınısını buraya da koydum..



-şule'nin behzat'ın kızı olabileceğini buraya yazmıştım ama daha detaylı halini, çok sevdiğim ama şu an nickini vermek istemediğim bi yazara söylemiştim. bana götüyle gülmüştü o zaman. neyse ben yine bişey demiyorum.

-tamam laaaan finale geçiyorum.

-bence güzel bir sezon finali oldu. ama ercü'nün sırf o sebepten bu kadar kan dökmesi bana biraz basit gibi geldi kusura bakmasınlar ama. mesela orda şule'yi görmesi ercü'nün adamlarının şule'nin her şeyi anlatması ve kamera kayıtlarının herkeslerden, polislerden bile önce ercü'nün eline geçmesi.

-ya o değil de ercü'nün kullandığı araba neydi lan öyle. trafikte kenara çekmeler filan. onun da buna izin vermesi. koskoca ercü lan bu siker atar polisi.

-hayalet türkü söyledi ya la erkan baba'dan bi an kim diyo lan bunu oldum.

-harun en iyisini yaptın koçum afferin lan. ya tamam böyle diyorum da eda da niye tokatı bastı harun'a ya ben bi şeyler olur diye şey yapmıştım. vay amk. eda seninde. her haltı hakediyon. keşke ölsen.

-şule de yani anasının intikamını 20 sene sonra mı aldı. o kadar sene nasıl bekledi. nasıl öğrendi peki. bunların cevabı yeni sezonda sanırsam.

-ercü'den az değil ha futbolcuya taktı taktı en sonunda sakat bıraktı adamı.

-ercü'nün şule'yi behzat'ın yanına yerleştirmesi, ona alıştırması, sonra da kalk vur bakayım vurabilecen mi demesi. off yaa şimdi düşününce çok koyar adama yani. nasıl vursun kızını lan. ercü ne pis bi herifsin. memduh'u da öldürdün zaten. o nasıl bi tepecik oluştu memduh yerdeyken. adamın hayvan gibi göbeği vardı.

-akbaba'ya hiç değinmiyorum zaten. içimden hep şey diyordum bu akbaba bi kızı sevdi ama sonra kızı terk etti, başkasıyla evlenmesine göz yumdu diye geçiyodu. tecavüz olayı hiç gelmedi aklıma valla. ama yani burda da kız haklı akbaba diyebilirim sadece. en azından akbaba'nın olayını da çözdük sezon finalinde bu iyi oldu.

-666 derken kızı öleli o kadar gün mü geçmiş. hani fotokopi çekerken 666 tane olsun dedi sonra da onları helikopterden aşağa attı behzat'ların üstüne. hem kızının ölümü hem de ercü2nün intikamı aynı güne denk geldiği için doğal olarak 666 o bence. daha ne olabilir ki zaten.

-off keşke bitmiyeydi yaa şimdiden özledim lan.

23 Haziran 2011 Perşembe

veeeeee Can Bonomo!!

niyeyse böyle açılış yapar gibi bir başlık atmak istedim.
aslında bu yazıyı daha önce yazacaktım ama biraz üşengeçlik, biraz yeni mezun olmanın vermiş olduğu bir rahatlık mı desem, boşluk mu desem keyfim pek yerinde değildi. gerçi yine yerinde değil ama bişeyler yazarsam kendimi daha iyi hissederim diye düşündüm.

neyse canlar. bugün tanıdığım, bildiğim kadarıyla size Can Bonomo'yu anlatıcam. ilk başta şunu söyliyim aldığım birkaç tepki var bu çocukla ilgili. yok çok marjinalmiş yok efendim ruj sürmüş filan gibi. onlara gereken ayarlar verildi tarafımdan merak etmeyin.





şimdi tutup otobiyografisini yazacak değilim buraya hiç sevmem öyle şeyleri yazmayı. merak edenler şuradan okuyabilir.


ben asıl, ocak ayında ilk albümü çıkan ve sesini gayet iyi bir şekilde duyuran Bonomo'dan bahsetmek istiyorum.

sesini iyi duyurdu, ki 38. altın kelebek ödülleri'nde en iyi çıkış yapan solist ödülünü aldı. hem de aynı ödülü alan diğer iki popçu arasında farkını göstermiş oldu. aldığı ödülü annesine ithaf etti. konuşması gayet güzeldi. o gözlük olayı da:)


bu da ödülü aldıktan sonraki güleç hali:)


sonra o haftasonu, disko kralı'na çıktı Can.

off hep okan yaa valla bu adam beni bir gün kanser edecek. ya çocuk ikidir sana geliyor hep 2.masada ağırlıyosun ama adamı. hep 2'den sonraya kalıyor bir şarkı söylüyor iki laf ediyor sadece. ki ben o gece "Can Var Dediler Geldik" modundaydım. evet aynen böyle bir yazı vardı bir kız tutuyordu galiba. o yazı güzeldi orda kimin aklına gelmişse aferin diyorum:)

"dem bu demdir dem bu dem" diyerek bana bir saz verin'e bağladı Bonomo o gece.

ben artık ne zaman çıkacak diye beklerken, ahanda can çıktı dedim. kalktım uzandığım koltuktan başladım parmaklarımı şıklata şıklata şarkıya eşlik ettim. herhalde o gece en güzel şey bu şarkıydı ya çok eğlenmiştim gece gece.


ya bu kıyafeti çok güzel değil mi sizce de? gerçi kasketsiz çıkmam abi bir durum var galiba kendisinde ama tam bilemiyorum. şapka ve o tip aksesurları seviyor. mesela tişört ve gömleğinin üstüne takmış olduğu kolyemsi mi desem zincir mi desem ne desem ne desem.. yakıştırıyor kendisine.

**bir de o gece bi telefon bağlantısı oldu pınar diye biri aradı Can'la konuştu. o nasıl bir pınaaar deyişti öyle ya bi an o pınar ben olsaydım dedim:)



o değil de ben güya albümden bahsedecektim size. nerden nereye geldim ya off hep oluyo ama bu bana:(

Can'ın Meczup adındaki bu ilk albümünde toplam 11 şarkı var. bir şarkı dışında albümdeki tüm söz ve müzikler ona ait. bu en büyük artı zaten benden ona.
bir müzisyende ilk baktığım şey albümdeki şarkı sözleri-müziklerinin kime ait olduğudur. aldığım albümlerde bile bu böyledir. zaten bi iki gün içinde albümünü de alıcam Can'ın. cüzdanımda beş kuruş yok ta şu ara:( (yuh şu an saydım bildiğin Uykusuz alacak param yok lan. valla bak. Uykusuz'a zam geldi 2tl oldu. bende 1,80 tl var.)

evet ne diyorduk. hah ben albümdeki şarkılardan bir derleme yaptım. bakalım beğenecek misiniz?
ilk mesela Şaşkın'ı dinledim. klibine de bayıldımm bayıldımmm..bir de bişe diycem bu kızı getirdiği ev kendi evine benziyor Can'ın. o mu acep? çünkü şu canlı konser videosunu da izlemiştim de ben ne biliyim öyle bi merdiven vardı filan orda da.


Bana Bir Saz Verin zaten dillerde.


bir de Sebebi Var şarkısını çok sevdim ben. hatta bu şarkı için de şunu demiştim sözlükte

"sebebi var şarkısındaki gırtlak nağmeleri de bana hayko cepkin'i hatırlatmadı değil."


veee Süper şarkısı evet bu şarkıya bayılıyorum.
sözleri çok güzel. melankolik biraz ama yani hep bana bir saz verin modunda olamayız dimi ama?:)

"dünya bir başka değil mi aşıkken" diyor şarkıda Can. yani adam haklı beyler diyesim var yalan mı hı?:)



unutmadan,

Şaşkın şarkısını; bana bu yazmış olduğum yazıyı çok geç yazdığım için kızan Peri'ye, sabah sabah bana Şaşkın'ın klibini atıp günümün güzel geçmesine neden olan İsot'a veeee günümün büyük bir çoğunluğu onunla geçtiği için kendimi şanslı hissettiren biricik kuzencimmmeee İrem'e (ben ona İron diyorum ama:)) armağan ediyorum.

bu duygusal konuşmadan sonra evet çok acıktım yemek yemek istiyorum artık!!! :D

başbaş:))

22 Haziran 2011 Çarşamba

son hafriyat

okuyorum da. behzat ç. filan. bu ikinci kitabı emrah'ın.
değişik bi adam, güzel yazıyor. umarım hep kendi yazmıştır diyerek kesiyorum burada söyleyeceklerimi:D:) (yani bi kitaptan benzer cümleler kullanmış emrah bey. o kitabı okuyanlar öyle söyledi. ay ben bilmem böyle şeyler:D)

bi cümle geçti bu kitapta "umutsuz durumda olmayan hiçbir şeye ilgi duyamıyorum." diye. Paul Auster'a ait, bir kitabından.

harbi lan dedim. niye bu kadar çaresiz, umutsuz vakalar insanın ilgisini çeker ki?


20 Haziran 2011 Pazartesi

şüpheli şarkının şairi


çeşmim, çarem, çarmıhım
cümlen kopkoyu bir bıçak sırtında yana yana sevişmeye benzer
sihrim, sahim, sarhoşluğum
hücren kan kırmızı bir güneş batımında üşüyerek sevişmeye benzer
gel yetimimden bir kez ısır beni
gel yittiğimden savur tekrar bul beni
ben mahremimden bir cam çocuk yontmuştum sana
bir bahar vaktiydi, hamdım
titredim dalında duysana
şimdi yürekte kuyu kuyuda et kemik
ve yaralı yamalı bir çıkrık sesi
seni ağladık aynı kahvenin köşesinde
günlerden pazartesi

17 Haziran 2011 Cuma

Mabel Matiz


gerçek adı fatih karaca imiş.
1985 mersin doğumlu.
mabel ismini kumral ada mavi tuna adlı kitaptan esinlenerek kullanmaya başlamış.
matiz ise yunan argosunda "çok sarhoş, düşkün kimse" anlamına geliyormuş.

bırakalım bu mış mişleri de şarkıya gelelim bence de.
daha bugün keşfettim kendisini.
albümünü dinlemeye başladım an itibariyle.
özellikle "söylese o ben söyleyemem" şarkısını çok sevdim.


15 Haziran 2011 Çarşamba

mor ve ötesi


mor ve ötesi özeldir benim için. mesela ilk ve tek albüm/kaset koleksiyonum mor ve ötesi'ne aittir. bütün albümleri vardır bende. lisedeyken başladı bu hayranlık ve şimdi üni. bitti. oldu baya yani eskiye dayanır hukukumuz morlarla:)

öyle işte. ne diyordum. "gece" diye bir şarkısı vardır morların. harika bir şarkıdır. dinledikçe dinleyesin gelir. başka şarkıya geçemezsin hemen. etkisi uzun sürer.

"aslında sen hiç sevmedin" der nakaratında...





sana büyük bir sır söyleyeceğim kapat kapıları
ölmek daha kolaydır sevmekten
bundandır işte benim yaşamaya katlanmam

14 Haziran 2011 Salı

Duy Sesimi


geçen hafta ntv'nin seçim kürsüsü programında Efsun bu şarkısını söylüyordu elinde gitarıyla.

harikaydı, sesi, sözleri...




12 Haziran 2011 Pazar

Halil Sezai Paracıkoğlu - Paramparça


yeni bir şarkısını dinledim.

çok güzel.

kısacık.

ama çok güzel...

Şafak Bay'ı Kaybettik:((


itüdeki yazımı buraya ekliyorum. yazacak halim yok daha fazla şey belki daha sonra..

ölümünden 2 gün sonra burada, sözlükte öğreniyorum vefat ettiği haberini. tvden değil ama netten mutlaka bakarım haberlere nasıl oldu da rastlayamamıştım ben nasıl nasıl nasıll!!

bir an ne alaka dedim seçimle ilgili başlıkların üstlerde olması gerekiyor dedim. şafak bay'ın burda ne işi vardı.
inanamıyorum öldüğüne hala. en son cüneyt özdemir'de görmüştüm tedaviye başlamışlardı. twitterdan da bakmıştım. allah kahretsin ne kadar çok zaman geçmişti böyle ne kadar hızlı hiç takip edememiştim. twitterına kardeşi yazmış hep çünkü durumu kötüydü şafak'ın. ve benim bundan hiç haberim yoktu. cüneyt özdemir'e bağlandığı ve tüm türkiye'ye seslendiği o yayını hala dün gibi hatırlıyorum annem ve ben gözyaşları içinde izlemiştik.

ve az önce öğreniyorum. bi kaldım nasıl ya dedim annem yine yanımdaydı. annem korktu ne oldu dedi. bişey diyemedim hemen baktım giriye. öldüğüne inanamıyorum gibi şeyler yazılmıştı. anneme dedim anne şafak öğretmen ölmüş. annem dur bi belki yanlıştır dedi olmuyo mu öyle dedi teselli etmeye çalıştı beni. sonra star tvnin haberini gördüm videoda izledim. cenazesini gördüm ağlıyordu herkes.
annem hastaydı ama biliyordun dedi bana. kızdım ona. tedaviye başlamıştı ama dedim iyi olacaktı inanıyorduk buna dedim.

onun kurtulacağına en azından durumunun iyiye gideceğine o kadar inanmıştım ki ben. her şeyini biliyorum vücudunun hangi organlarında nerelerinde bu illet vardı hep biliyordum ama yine de o tedavi lafı beni çok umutlandırmıştı.

kelimeler boğazımda düğümlendi, sinirliyim, çok sinirliyim. gözlerim, hiçbir zaman görmediğim ve çok kısa bir süre önce tanıdığım bir insan, bir öğretmen için doldu bu kez. bu kez onun için ağlıyorum.

seni unutmayacağız..

(bir öğretmen)

Adınla Çağır Beni






küçük iskender'in bir kitabında bu kitaptan bahsediyordu, ama güzel bahsediyordu beni tavlamaya yetti:)
hemen aldım kitabı şu an okuyorum bayağı da bir ilerledim..

kitabın ilk cümlesi çok hoşuma gitti paylaşmak istedim.

"Birisinin hoşça kal demek için "daha sonra" sözcüklerini kullandığını hiç duymamıştım."



edit: kitabı dün sabaha kadar okudum bugünde geri kalanını okuyup bitirdim. sonu daha güzel olabilirdi diye düşünüyorum. şiddetli bir aşk yoktu ama varmış gibi gösterildi. tek taraflı bir aşk, tutku değildi bu ama öyle gösterildi. sonuna kadar okuyunca anlıyorsunuz bunu.
neyse böyle işte ama beni yine de çekti kendine..

4 Haziran 2011 Cumartesi



bazen çok dengesiz olabiliyorum.
bana katlananlar var hala.
ben olsam katlanmam.
çünkü onları üzüyorum.

keşke .....

3 Haziran 2011 Cuma

Dedde'den

* Onu sevdiğimi söylemek için ağzımı açtığımda ağzıma sıçtı, sessiz kaldım.
Büyüklerimden öğrenmiştim, ağzım doluyken konuşamazdım...


* Al sana gökkuşağı, saçına takarsın. Al sana bulut, gözyaşını atarsın. Al sana kalbim, sorun değil, sıkılırsan içine sıçarsın...

* Yazılmamış, gönderilmemiş intihar mektupları buldum çekmecemde. Damarlarını toplayıp paslı jiletlere kaçmak isterdi bileklerim ben üzüldükçe. Haydi gömün beni bildiğiniz bütün kekeme ayetlerle...

* Senden başkasına görüyormuş gibi yaparken gözlerim, hatalarımın dudakları kanıyordu, konuşamazlardı. Belki de bu yüzden, hiç hata yapmadım gibi geliyordu. Bana böyle geldikçe, sen gittin. Bana başka bir kadın gibi baktığında farkettim...

B. Dedde.

2 Haziran 2011 Perşembe

JR

bant dergisinin kapağında görmüştüm bu adamı ilk. hatta o kapakta şuydu;



röportajı kısaydı dergide hoşuma da gitmişti. bende araştırdım biraz nette ama pek bişey bulamadım hakkında. sadece sitesindeki çalışmalarını görmem bile beni çok fazla mutlu etti.

daha 27 yaşında ve 10 sene önce bir metroda turistin unuttuğu bir fotoğraf makinesiyle bugünlere geliyor, şansı iyiymiş yani:)
bence çok da güzel bir işle uğraşıyor. işi neydi tam olarak? kendisi "ben ne fotoğrafçıyım ne de sokak sanatçısı. ben imaj yapıştırıyorum." diyor ama ben kendisi için sokak sanatçısı demeyi tercih ediyorum.

efendim bu adam, yani J.R., önce insanların fotoğraflarını çekiyor, daha sonra da bu fotoğrafları duvarlara, evlerin çatılarına, binalara, binaların camlarına, hatta hurdalık dediğimiz yerde duran kamyonlara bile bu çekmiş olduğu fotoğrafları yapıştırıyor. benim gördüğüm kadarıyla hep insan yüzü, sureti, mimikleri vs. ile çalışıyor. genelde yaşlı insanları tercih ediyor ama en sonda bir genç kız fotoğrafı var. ya şimdi bakarken bile o kadar doğal ve eğlenceli ki bunlar. bi tanesi de benim odamda bunların. panoma yapıştırdım.

ve ben şimdi size birkaç tane sevdiğim çalışmalarından yayınlayacağım buraya. gerisini siz artık şuradan bakabilirsiniz.

http://www.jr-art.net/

not: İstanbul'a da gelmek çok istiyormuş kendileri "ilgimi çeken bir yer, öyle bir şehir dışarıda kalamaz." diyor ve doğru zamanı bekliyor gelmek için.









bu gözü yeni gördüm sitesinde çok hoşuma gitti..











bu kızı da çok beğenmiştim, hatta bayıldım:)




offf.. insanın "gel benim fotoğrafımı da çek istediğin duvara yapıştır" diyesi geliyor:)
yani ben olsam derdim..beni de bul JR..beni de buuuul diyorum sadece burdan kendisine:))