Film; tehlikeli olduğunu düşündüğü için araba kullanmayı reddeden, ehliyeti bile olmayan, ölümden korkan, iyi niyetli, dürüst, işine bağlı 27 yaşındaki Adam'ın, kansere yakalanmasını ve bu süreçte yakın çevresiyle olan ilişkisini anlatıyor.
Spoilere geçmeden önce film hakkında kendi düşüncelerimi söylemek istiyorum acık.
Adam'ın birçok özelliğinin bana benzediğini düşünüyorum. Bunlardan en kendime yakın bulduğum olumsuz bir durumu hemen kabullenme duygusu. Hiç üstüne gitmeme. Hayır başka şeyde deli gibi hesap sorarken sağlık, hastalık gibi olaylarda hemen bir umutsuzluğa düşerim. Hemen aklıma en kötüsü gelir. Ölümden filan da korkum yok da nedir bu haller tavırlar anlamadım.
Film izlerken aklıma 1.5 yıl önce başıma gelen en berbat şey olan böbrek sancım geldi. Nasıl korkmuştum. Çevremde böbreğinden rahatsız olan kimse yoktu ve ben ilk defa böyle bir ağrıyla karşılaşıyordum. Belimi doğrultamıyordum resmen, sırtım ayrı fena. Soluğu acilde almıştık zeten o zaman. Neyse o zaman tahlil, ultrason bıdıklarından sonra doktor "böbreğinde..." dediği an aklıma o kadar abuk şeyler geldi ki. Tümör bunlardan biri mesela. Nasıl korktuğumu anlatamam. Korkum ölüm filan değildi başka şeylerdi o an. Sonunda doktor "sol böbreğinde kumdan büyük taştan küçük maddeler var." demişti. O an değil ama sonra anneme "Vay bee ne kum ne taş. Arası bir şey var böbreğimde. Eee aşağısı kurtarmıyor işte. Böbreğimdekilerde benim gibi cins." filan demiştim. Şimdi yazınca da bir gülümsedim.. Evet var bir değişik yanım.
Bu böbrek sancısı en azından taşını kumunu düşürdün mü geçer ama kanser öyle değil ki.
Neyse bolca kafa şişirip benle ilgili gereksiz şeyleri anlattıktan sonra filmle ilgili spoiler vermeye geçebilirim.
(izlemeyenler okumasın dememe gerek var mı bilmiyorum. ama tamam çok şaapmıycam bu sefer arkamdan küfür etmenizi istemiyorum çünkü.)
* Kansere yakalanmış Adam'ı oynayan, aslında 1981 doğumlu olan Joseph Gordon-Levitt.. Sen nasıl bir insansın. Bu kadar silik görünüp bu kadar nasıl başarılı olabiliyorsun her filminde. Hayır (500) Days Of Summer'da da yine böyle sönük bir tiptin. Çanta omzunda gezerdin. Yine kız tavlayamazdın. Sevgilin seni terk ederdi. E bakıyorum burada da aynısın. Sanki o filmin devamı gibi bu. Karakterler çok benzer ki (kanser olması dışında.).
* Adam'ın çok yakın ve hatta tek yakın arkadaşı, kankası Kyle.. Sen ne güzel bir dostsun öyle. Adam'ın hastalığını öğrendikten sonra onun moralini yüksek tutmak için "Atlatacaksın, iyileşeceksin.. Hadi gidip kendimize iki kız bulalım.. Haydi bara.." muhabbetlerinin ötesinde, tuvalette okuduğun "Kansere Birlikte Göğüs Germek" adlı kitabını nasıl unutabiliriz.
Kyle zıpır bir herif, sevgisini, endişesini pek belli edemeyen bir insan e bi de erkek olunca anca işi şakaya şebekliğe vuruyor. Ama hem Adam ve hem biz onun ne demek istediğini anlıyoruz.
* Adam'ın sevgilisi.. Seni hiç gözüm tutmamıştı zaten. Adam hasta olunca hemen buldun başka birini. Nasıl hem onla hem de Adam'la yapabildin seni adi!!
* Adam o kadar saf ve iyi niyetli bir adam ki aman tanrım yok böyle bir erkek ya. Ancak böyle filmlerde işte görüyoruz. Sevgilisi bunu kemoterapi sonrası tam bir 1 saat o soğukta bahçede bekletti ya. O merdivene oturmuş başında beresiyle (saçlarını kazıttığı için bere takıyor.) 6 yaşına dönmüş gibiydi sanki. O kadar içime oturdu ki o hali.
* Ve bir de Adam'ın ailesi var tabi. Oğluna çok düşkün, onun kılına zarar gelse dünyayı yakabilecek bir kadın. Ve alzheimer bir baba.
Filmde anne ön planda daha çok. Aslında her ebeveyn çocuklarına düşkündür tabi ki de bunu sırf hasta diye öyle anne gözüyle bakmamalıyız. Zaten filmde de bununla ilgili terapist hanım kızımızın bir sözü olacak.
* Terapist demişken..
* Filmle ilgili en sevdiğim diyaloglar şunlardı;
* Film müzikleri de bir o kadar güzeldi.. dinlemek için;
* Filmi çok önceden izleyecektim ama doğru düzgün bir altyazı bulamadım. Bu yüzden beklettim. Ve izledikten sonra anladım ki altyazıya gerek yokmış hiç. Çünkü Joseph Gordon-Levitt o kadar iyi bir oyuncu ki jest ve mimiklerinden anlıyorsunuz ne demek istediğini.
* Ayrıca Joseph Gordon-Levitt için en uygun yakıştırma şu bence.. Yakışıklı değil ama sempatik.. Bir kere küçük gözlü insanların kötü olma ihtimali olmaz ki hiç. Yani ben öyle düşünüyorum. Boncuk gözlüler candır. Bir de güzel gülebilenler..
* Bu üstteki filmle alakalı değildi değil mi? Tamam o zaman geyiğe düştüğüme göre söyleyeceklerim bu kadar..