20 Ocak 2011 Perşembe

seviyorum merkez! seviyorum!!! (Behzat Ç.)

Bir Behzat Ç. fanatiği olarak bu repliği buraya taşımazsam çok pis ayıp ederdim diye düşündüm:))

Gerçi şu ara herkesin dilinde haklı olarak..

O değil de o sahnede çok üzüldüm ya ben Harun'un o haline.

Hayır ne buldu Eda da Eda diye tutturuyor halen daha anlamadım bende.

Behzat amirini dinle Harun "insan sevdiğine şans verir."


hadi şimdi güzelce çek yorganı üstüne kapa gözlerini hadi bakimm:))





bir de karikatürü var bu olayın; büyük bir ihtimalle Yiğit Özgür'ün kalemindendir.. 



16 Ocak 2011 Pazar

Aref'in Sırları..(Tuğcan sayesinde:))


dündü. yetenek sizsiniz türkiye'de bir üniversite öğrencisi illüzyon gösterisi yaptı. galiba geçen haftanın bölümüydü ama bir saat geçen hafta özetini verdikleri için bende özetine rastladım.

neyse Aref  Ghafouri, kaşık bükmeden tutun da "sayı söyle.. topla.. aaa benim kağıda yazdığım sayı çıktıı.." tarzında sihirbazlık numaraları yaptı ve jüriyi bir hayli şaşırttı.

bugün şans eseri nette takılırkene bir videoya rastladım. bir genç bu sihirbazın kademe kademe illüzyon numaralarını bizlere anlattı. hem de uygulamalı olarak. bir yandan da "bakın şimdi şurada şöyle yapacak ama eliyle aslında şunu yapıyor." diyerekte uyarıyor bizleri sağolsun.

bize iki part halinde bu sihirbazın numaralarını uygulamalı olarak anlatan çocuğun adı Tuğcan. bir de sanırsam öğrenci bu arkadaş. ama ne yalan söyliyim o yetenek sizsiniz'e çıkan çocuktan daha iyi anlattı ya. valla..önünde saygı ilen eğiliyorum. eline sağlık Tuğcan. evet beni aydınlattın baya bu iki videoyla. çok sağol:))

bir de bu Aref kaç yaşında çok genç dimi..allah sahibine filan..öhüm neyse..

bende Tuğcan'ın hazırladığı bu iki videoyu yayınlıyorum burada..ikisini de izleyin derim çok güzel anlatmış çocuk. her şey gözler önünde lan aslında bizi kekliyomuş Aref..vay çakal!..









edit hoop!!:

bu yazıyı yazmadan önce kendisine bir mail atmıştım. cevap yazmış. bir de benim şu lafıma çok alınmış gücenmiş.demiştim ki: "...sen bile daha iyi sundun." vay efendim bu ne demek oluyormuş nasıl ben bileymiş:)
şaka dedi tabi ki d,e ama kınadığı doğru:))

bir de şu biret piti(adam böyle yazdı ben değil) keserkene(güya) elinde diğer parmaklarıyla kapattığı için gözükmeyen katlanmış bir kağıt vardı Aref'in. o kesimden öyle şaheser çıkmaz çünkü:) bunu da bilen 2.kişiymişim Tuğcan'ın dediğine göre. öyle de cinimdir işte hıh:))

bir de "adam öğrenci beyler!" diyorum..başarılar da dilemiş bana sağolsun:))




bugünlük bu kadar sizin de muhabbetinize doyum olmuyor zaten

yerim:))

15 Ocak 2011 Cumartesi

127 Hours



öncelikle filmi izlemeyenler ama izlemeyi düşünenler okumasın bu yazdıklarımı. sonra "vay efendim her haltı anlattın, gül gibi filmin içine ettin, ne güzel ben bir şey bilmiyordum.." diye çemkirmeyin bana. valla elimden zor alırlar sizi. zaten stresliyim aşırı bütün hıncımı sizden çıkarırım hiçte gözünüzün yaşına bakmam!

amma konuştum ha sanki biri itiraz etti de hemen bir savunma havaları. noluyo yaa!:)

neyse 127 hours diyorduk. efendim film Aron Ralston adında bir dağcının başına gelen talihsiz bir olayı anlatıyor bizlere. yani gerçekten oldu bu olay. gerçek bir olayın filme dönüştürülmüş hali 127 hours (ne biçim anlattım lan kendimden soğudum.).

Aron'un sağ kolunu feda etmesine neden olan olay; dağ bayır gezerkene "dur bir de şu kanyona gireyim" demesi ve o kanyonda sıkışıp kalması. hani öyle böyle de bir kalma değil. adamın sağ kolunun üstüne hayvan gibi bir kaya düşer ve adamın sağ kolu hiçbir şekilde yerinden oynamayan o kaya yüzünden hayatı 127 saatliğine durur. hayatının en zor saatleri hatta günleri orada mahsur kalmış olması olduğuna adım gibi eminim.

bakınız bir foto filmden. o sıkışma sahnesi. ama bunlar daha başı..




Aron Ralston'u oynayan çocuksa James Franco. kendisinin sanırsam hiç filmini izlemedim ya da hatırlamıyorum. bilemedim şimdi. ama filmin yönetmeni çok tanıdık.  Slumdog Millionaire filminin yönetmeni aynı zamanda. gerçi o filmi de öyle çok sevmemiştim bu filmi de çok fazla sevmedim. oysa ne hayallerim vardı benim yaa..ben bu filmi aylardır bekliyordum hatta not bile yazmışım 127 hours izle diye..

filmi izlemeden önce ve filmi izlerken de sürekli aklıma İnto The Wild filmi geldi. ben bu filmi çok sevmiştim. bu da gerçek bir olaydan uyarlanmaydı zaten. hayatımda izlediğim en iyi filmlerden biriydi benim için. eminim sizde 127 hours filmini izlerken bu film aklınıza gelecektir. 

neyse efendim ne diyorduk. evet beklediğim bir film olmadı olamadı. nasıl da heyecan etmiştim ama yaa resmen içime oturdu off.

filme geri döncem ama önce şunu anlatmak istiyorum tam da burada.

efendim filmi abimle birlikte izledik. kol kesilme sahnesine kadar her şey çok iyiydi. bir de ben nasıl kurtulacağını bildiğim için rahatım böyle sakin sakin izliyorum filmi. 

ta ki şu kol kesilme sahnesine kadar..

adam koluna geçirdi şu çok amaçlı çakı şeysini. allam dedim noluyo lan böyle birden adam hortladı. demin ölüyodu lan bu dedim. sonra baktım kolunu kırmaya başladı çatır çutur ses geliyo ben yine izliyorum. sonra baktım o çakıyı çevirmeye başladı kolunda dedim "ben bakmıycam geç şurayı çabuk." abimde sağolsun beni ne kadar kanlı bıçaklı testereli usturalı  film var hepsini izletmiştir bana. buna böyle ayy bakamam filan diyince deli oldu çocuk. dedi "yaa otur bak kesiyo kesiyoo." ben tabi kalktım az pencereden dışarı baktım ama sesi duyuyorum bir de hayal ediyorum kolunun kesişini. sonra dedim lan kusucam bi çekil şurdan. geçtim, gittim, çıktım odadan. mutfakta annem var kadını hayal meyal böyle ışıklı görüyorum ama. gözlerimi de kısmışım böyle sanki gözüme ışık tutuyolarmış gibi. sonra iki kulağımda da şiddetli bir çınlama sesi..allam dedim noluyo yaa. sonra annem bana bir şeyler demeye başladı noldu gibisinden ben cevap bile veremiyorum gittim odama yatağa bir oturdum ama bir yandan da iki elim kulağımda noldu kulaklarıma diyorum bi halt duymuyorum diyorum. bir de dehşet bir baş dönmesi. annemi çok az duyuyorum kendi sesimi ise çınlamayla birlikte yarım yamalak. anneme kolonya diyorum. kadın koşuyo getiriyo. nasıl avucuma boşaltıyorum hemen çakıyorum yüzüme. kokluyorum böyle deli gibi. sonra birkaç saniye içinde çınlama azalmaya başlıyor iki kulağımdan da. annem halen daha ne oldu diyor. hele abim..ilk başta inanmadı korktu kaçtı sandı beni ama sonra o da geldi baktı. korktun lan itiraf et! rengim bembeyaz oldu resmen ceset gibiydim.

böyle işte..ilk defa bir film beni bayıltma noktasına getirdi. resmen o ışığı gördüm lan! ne biçim bir sahneydi o öyle. bir an kendi kolum sandım. benim gibi bir insan böyle bir sahnede az daha gidiyodu kalpten yürekten. o değil de bir de kendimi de tutmuştum baya bi şimdi yazınca da hatırladım. ne var lan bunda keseceğini zaten biliyodum kolunu kanda öyle şarıl şarıl akmıyor izlerim la bunu ben diyordum. ama demekle olmuyormuş.

o sahneyi hala izlemedim. izlemiycem de. ama sonunu filan izledim o kadar da değil.

evet böyle bir iz bıraktı bende bu film. genelde sevdiğim ağladığım ya da çok güldüğüm filmleri unutmazdım. galiba şimdi de bunu:)

o değil de nasıl kendimi tuttum ben öyle ya az daha gidiyordum. sizde bayram ederdiniz arkamdan. hele birisi çok sevinirdi eminim:)

filmi izleyin derim en azından James Franco var gözünüz gönlünüz açılır.





hah unutmadan. hocam o saati zar zor kolundan çıkardın. nasıl oluyor da tek elinle öyle muntazam bir şekilde tekrar koluna takabildin ya..evet bunu soruyorum sana. o saat o kola tekrar nasıl takıldı?


bu da Aron Ralston ve filmde kendisini canlandıran James Franco'nun birlikte bir fotosu




ve son olarak gerçek hayat..




7 Ocak 2011 Cuma

şizofren aşka mektup..


okumayan kalmadı herhalde bu kitabı diye düşünüyorum.

bense ikinci kez okuyorum an itibariyle.

ama bu sefer sindirmeye çalışıyorum.

yapabilirsem uçabilirim:)


sayfa 13.

"...Güçsüzlüğümdendi, beni daha çok kırmasınlar diye kendimi adamalarım olmadık insanlara."

matthaios tsahouridis


bu adamı kemençede dinleyen var mı?


bence pek yok..


olmasın da az kişi dinlesin..


ben sen o dinlesin..


adam sanki kemençe çalmıyor da bir şiir yazıyormuş gibi..bir de nası sevimli şeytan tüylü seni:)




6 Ocak 2011 Perşembe

Kahve falı bakmaca:)







kahve falı güzel bir şey ya..ne biliyim böyle toplanıyorsun eş dost bi kafa patlatıyorsun, düşünüyorsun. belki de günlerdir konuşmadığınız şeyleri o an konuşuyorsunuz. birbirinize soramadığınız şeyler o an şak diye ağzınızdan çıkıyor filan.

ben seviyorum ya..irem'le iyi bakıyorduk biz ama bugünkü performansım pek beğenilmedi arkadaşlar tarafından.

çok biliyonuz demi siz hıh:D

benim dediklerim çıkar olum demedi demeyin.

serpil sende çöl ve deve gördüm yüklüce paraya konacan kızım aha buraya yazıyorum:)

songül öyle üzülme hemen iş bulamıycam diye ben sende kertenkele gördüm. sessiz durgun bir döneme gircen. he bu finaller olabilir bak sessiz sessiz ders çalışmalar filan eheh:)

fatih hele sen hiç konuşma olum!:) ne yaptıysak yaranamadık sana da. sende gelin gördüm ben..bir de bir yolda yarıda kaldın hedefe ulaşamadın. arzu'yla aynı gördük bak tutarlı yani. neymiiiişşş tu-tar-lı:D


o değilde benim fal neydi öyle allah aşkına. arzu sende nasıl bir 6.his var yarabbim. kaplumbağa gördün yaa..güzel ya da yakışıklı bir erkekle tanışacakmışım. evet yakışıklı bir erkekle tanışacaz. sonra bir erkek var kulağına bişey diyorlar bunun. evet benden bahsediyorlar ona. 

bunlar iyi olanlar.

gel gelelim kötü olanlara.

bir hedefin içine etmişim. yarıda kalmışım olmuyomuş o artık neyse.

içim dışıma çıkmış 2 şeye çok üzülmüşüm evet doğru. karamsarım evet doğru.

daha ne vardı yaa.

fincan altlığında da bir damlamadı kahve ifrit oldum. dilek dilemiştim tutmıycak ya da çok zor

yani off:(


o kadar fal açtık kapadık bir güzel laf da edip çekilelim o zaman:)

Emre Kalcı'dan geliyor kendisine de selam gönderelim burdan:))

işte o mısralar o dizeler..


sevgilinin bir eli cahil, bir eli cihansa,

bir sözü yasa, bir lafı yalansa,

bir gözü şiir, bir gözü sakarsa...


inan bana kapatılan tüm fallardaki ayrılık doğru çıkar, fincana bakarsa...



burada yazılan her şey hayalimin bir ürünüdür:)



5 Ocak 2011 Çarşamba

Kasya:))


fasılalı replikasyon, replikasyon çatalındaki olaylar, DNA ligaz...

allam ya kafayı yemek üzereyken sevgili kasyam'dan bir mesaj gelmiş bana.

benim blogumu paylaşmış kendi şehrinde. nasıl mutlu etti beni şu saatlerde anlatamam:)

gerçi o sabaha karşı yazmış ama..deli işte naparsın bişey de diyemiyorsun küsüyor hemen:)


şu aralar pek ilgilenemiyor olabilirim, yazmak istediklerimi de toparlayamıyorum çoğu zaman.

zaten uzun uzun yazayım şöyle olsun böyle olsun diye de hiç düşünmedim bu blogu açarken.

düşündüğüm tek şey vardı sevdiğim şeyleri, hoşuma giden ve paylaşılmaya değer ne varsa daha

çok kişiye bunu ulaştırmak:)


bitti. bu kadar... öptm kib bye:)


diş fırçalama faslına gelince;

"diş mi fırçalıycan, du ben de geliyim beraber fırçalayalım hadi be bi kere nolur :)"


kim bu kasya diyenler için aşağıda link sizi bekliyor. gidin az gözünüz göynlünüz açılsın:))


http://www.burakdemirtas.net/category/blog/