27 Ağustos 2011 Cumartesi

Doktorlar


show tv bildiğin doktorlar tv oldu, biliyorum. tekrarı da izleniyormuş baya bir onu da biliyorum. "fkjv dizisinin çakması" da denildiğini yazmama gerek yok sanırım.

benim bi sahnem var bu dizide. bin kere tekrarlandı bu ama ben her defasında tekrar izledim o sahneyi. ömer'in öldüğü sahnesini. zeynep'in başını onun kalbine, başkasının kalbi aslında o..ona koymuş. atmayan bir kalbi dinliyordu. siyah. gelinlik gibi ama siyah uzun bi elbise giyinmişti.
en sonunda şey diyordu "cerrah olduğumu düşünmüştüm ama değilmişim."


http://www.itusozluk.com/video/doktorlar/64951

26 Ağustos 2011 Cuma

yapıcam böyle bişey


http://webtv.hurriyet.com.tr/3/21009/0/1/iste-genclerin-yeni-cilginligi.aspx

çok hoş yaa bayıldım!:))

başlık mı? ne zamandan beri bir başlık altında toplanabildik ki? hııı ne zaman..


kitap okumazsam ciddi ciddi kendime zarar verebilirdim
o potansiyele sahibim, biliyorum
peki sadece kitaplar mı beni engelliyor tamamen
hayır tabi ki de
birkaç bişey daha var
bilmesi gereken kişi bunları biliyor zaten
büyükanne'yi dinliyorum yine
büyükannemi mi hatırlıyorum peki
ben babaannemi hiç görmedim
anneannemi gördüm, onunla yaşama şansına sahip oldum.
dedem
biri hayal meyal, diğeri hiç
sırf bu yüzden değil tabi ki de şanssızlığım
o kadar çok şey var ki
canım sıkkın
hayır bugünkü arkadaş olayı değil
sinsi insanlarla işim olmaz
ben sadece
kendime kızıyorum
sinirim kendime
insanlar bana yapmak istemediğim şeyler yaptırıyor
niye bilmiyorum
ben onlara bir şey yapmıyorum
konuşmuyorum bile
canım sıkkın
hem de çok
en son ne zaman ağladım diye şimdi kendime sormam saçma olur
çünkü ben genelde ağlarım
ağlancak bişey yaratmam kendime
ama ağlarım
yani
birazdan içeri gitsem
odama
gitsem yatağıma
yatsam
biri üstümü ört...
yok öyle biri
ben hallederim
sonra uykuya dalsam
ama çok sonra değil
öyle 3-4 saat sonra değil
uykuya dalış sürem
15 dk gibi olsa
temiz olsa
nolur hemen uyusam
sabah nefes alamasam
almak istemiyorum
şimdi sen bunları okuyosun ve
bana sinir oluyorsun
biliyorum
senin için de zor
benim böyle şeyler söylemem
seni çok üzüyor
biliyorum
ama inan şunları yazmak bana hiç koymuyor
yani dediklerim olsa inan
rahat edicem
gerçekten
shakespeare'in 66.sonesinde der ya hani
"vazgeçtim bu dünyadan, dünyamdan geçtim ama,
seni yalnız komak var ya, o koyuyor adama."
benimki de aynı bu hesap.
kaan geliyor aklıma
öldüğü, intihar ettiği yaştayım
tanıdık geliyor bana
kurtuluş değil derler ya hani bazı insanlar
onları bi yerde toplayıp
neyse neysee
konumuz bu değil
kurtuluş olduğunu kim söyledi
ben öteki tarafı merak ediyorum
buradan sıkıldım
çok yaşadm bile
üstü kalsın gibi
umut mu diyordu bunu
sarıkaya olan
bilemiyorsun bazen
ne kadar bilmek istesen de
bilemiyorsun bazı şeyleri
ya da bilmesen daha iyi olur
uykum geldi



20 Ağustos 2011 Cumartesi

Harlan beni öldürüyorsun yavaş yavaş.





bu adama bayılıyorum. kurgusuna bayılıyorum. beni her defasında ters köşe yapmasına bayılıyorum.
bu adamın Orman, Oyunbozan, Asla Vazgeçme ve son olarak Kapan adlı romanlarını okudum.
var birkaç tane daha okumam gereken. aslında Büyük Vuruş'u almıştım Kayıp'ta var elimde onu mu okusam şimdi diye düşünüyorum. ama yok ya hepsini bir anda okuyup bitirmek iyi olmuyor. şimdi Kaybedenler Kulübü'nü okuycam. aa yoook Richard'ın bu:)

o değil de Kapan'ı okuyacak olanlar şunu bilsin sonu asla düşündüğünüz gibi değil. katili asla bulamayacaksınız:)

16 Ağustos 2011 Salı

Ben deeee unuturumm seni biiiir gecedeee..


Eski'de gezerken dükkanların birinden bi şarkı çalması.
aynı anda kuzenle şarkıyı söylememiz.
içerden sesin daha da çok açılması.
bizim şaşkın ve mutlu halimiz.
şarkıyı kimin söylediği hakkında bir fikrimizin olmaması.
ama şarkının bizi yakalaması..



13 Ağustos 2011 Cumartesi

Bir çocuğun elleri (Cem Adrian'a)

Bundan yıllar önce bir sese aşık olmuştum ben. Hayır ismini söyleyemem sadece Bana özel o. Bu ses öyle naif, öyle kırılgan ve masumdu ki kendimi çok kirli hissediyordum karşısında. Öyle pişman, öyle kötü ve öyle mutsuz ki… Evet bunların hepsini o ses hissettiriyordu bana. Sonra dalga geçer gibi bütün bu pişmanlıklarıma Unutursun diyordu. Ama ben Ağladıkça o da ağlıyordu bazen.

Hiç yüzünü görmedim bu sesin. Ellerini tutmadım hiç. Gölgesine rastladım bir kere. Merdivenlerde. Deli gibi yukarı uzanan o çok sıralı basamaklarda gördüm silüetini. Elinde küçük bir bavul vardı. Tek tek ama hızlı hızlı çıkıyordu basamaklardan. İlerliyordu hiç arkasına bakmadan. Ama ben seslendim, koştum ardından. Merdivenlere kadar koştum ve orda durdum. “Nereye gidiyorsun” dedim hafif sitem dolu bir sesle. “Beni bırakıp nereye?” dedim. Duydu beni. İrkildi bir an. Ama yüzünü dönmedi, bakmadı bile bana. Sadece “yol” dedi. Yollardayım

Gidiyordu işte. Bir Kelebek misali, belki bir günlüktü bu heves. Geri dönecekti belki de Yağmura tutulmış, sırılsıklam bir şekilde. Islak kelebek olacaktı döndüğünde, bir o kadar da pişman.

Ya da hiç dönmeyecekti ve bu çok büyük bir ihtimaldi. Peki ben ne yapacaktım onsuz. O hiç görmediğim yüzün sesini bir daha nasıl duyacaktım? Bana ne yaptın diye nasıl soracaktım ona? Nasıl beni böyle Yarım bırakabilirdi ki?

Sen gittin tamam. Peki ben ne olacaktım Benden sonra

Ellerine hiç dokunmamıştım, tutmamıştım belki ama, ben senin sesinde daha çok onun ellerini tutuyor gibiydim. Tanrının ellerini… Sen sevdirmiştin bana onu. Sen inandırmıştın varlığına.

Seninle karşılaşmadan önce hayal kırıklıklarım, ummadığım umutlarım, gerçekleşmeyen hayallerim ve hiç bitmeyen pişmanlıklarım, keşkelerim vardı. Doğru, şimdi de var. Ama o zamanlar hep şunu derdim kendi kendime “Yalnız da ayağa kalkabilirim”… Ama şimdi biliyorum ki o bana yardım eder. Çünkü diyorsun ya hani Tanrı aslında sever hepimizi diye, artık buna inanmak istiyorum ben. Anladım, çözdüm onu ben. Bir melek ölürken bile bize sesleniyor aslında o…

Bana bu kadar yardım etmişken, bana umutlar vermişken, bu kadar yakınken niye gidiyorsun ki sen? Peki gitmemen için ne yapmalıyım ben?

Unutursun” diyorsun ama buna sen bile inanmıyorsun değil mi?

Sen benim hep eksik kalan cümlelerimin öznesisin.

Peki bu yaptığın ne?

Çocukken inandırılıp, kandırıldığımız masallardan ne farkın kaldı şimdi?

Hani biz başka bir masal yaratacaktık. Bizim masalımızda Masal şarkısı olacaktı hani.

Ama şimdi yoksun, Kayıpsın.

Belki de Bir katilin ellerinde kalbin, ondan böylesin.

Sen yoksun ya ışıkta yok geceme, seste, bir silüette yok.

Aşk bu gece şehri terk etti bu yüzden.

Şimdi seni hatırlatacak hiçbir şey yok biliyor musun yanımda. Sadece senin olan, sadece sana ait…

Keşke bir kere de olsa gözlerinin içine bakabilseydim hayranlıkla, başımı omzuna yaslama şansını yakalayabilirdim belki o zaman, ikimizde ağlarken.

Ve belki, yine o zaman diyebilirdim sen gittikten sonra “O kirpik hala bende sevgilim” diye.

Avunabilirdim belki…

not: nisan ayında, konserinden bir gün önce yazmış olduğum yazıydı bu. şarkılarından oluşan kopuk kopuk bir öykü...

12 Ağustos 2011 Cuma

Kaybedenler Kulübü




üstünden aylar geçti ve ben bugün izledim filmi. tabi ilk başlarda deli gibi bir reklamı vardı. herkes gidip izliyordu. hele asıl Kaybedenler Kulübü'nü dinleyen kitle...
ama ben bilerek izlemedim. biraz zaman geçsin dedim, ortalık durulsun.sonra..

öncelikle şunu söyliyim ben bu programı radyoda dinlemedim hiç. sadece filmden sonra itü sözlük radyosu aracılığıyla dinledim. onda da nejat, yiğit ve asıl kaybedenler vardı ki çok çok güzel bir programdı o. millet bunu lisede dinlemiş ama ben lisedeyken bi Muzo vardı. bende onu dinlerdim. buradan selamlar kendisine.

neyse..efendim filmi ben beğendim. hatta bir kere daha izleyebilirim.
yazıcam bişeyler de ama yani Kaan gibi bir adamın Zeynep gibi bir kadına bu kadar tav olması size de biraz komik gelmiyor mu? Zeynep'in sürekli sırıtıyor olması, hemen tahrik olması çok komik geldi bana. yani Kaan gibileri bilmiyor mu da çok yadırgadı onu barda yanında bir kızla konuşurken. bana buralar biraz tırt geldi açıkcası.. hele kız demedi mi ben seni babamla nası tanıştırcam diye..he dedim heee tanıştırırsın babayı:)
ama ben yine de yazmak istiyorum film hakkında aklımda ne varsa.

* Leyla ile Mecnun'u izleyenler bilir. Erdal bakkal var bir tane orda. İsmail abinin sürekli ağzın çeksin diye çemkirdiği ve haklı da olduğu adam. Yani Cengiz Bozkurt. adama erdal diye diye gerçek adını unuttuk resmen. Bu adam Kaybedenler Kulübü'nde Çakal Yılmaz'ı yani ordaki taksicilerden birini oynadı. hemen tanıdım tabi o tipi.

* Serra Yılmaz'ı ne çok özlemişim. Cahil periler'deki hali geldi aklıma hep. onu orada o kadar sevmiştim ki hala da çok severim. yerim o tontonu:)
bu filmde anne oğul ilişkisini, diyaloglarını beğendim açıkcası. özellikle annenin "kızlar alınmıyor mu siz öyle konuşunca?" diye sorması ve Mete'nin "Bilmem" diyip gülümsemesi.

* Mete demişken filmde bir sahne siyah beyaz mıydı yoksa bana mı öyle geldi? sonlara doğru sanırsam şöyle bi sahne vardı.(şimdi baktım siyah beyaz bir sahne var:))



* sigaramın dumanı daaa dumanıııı,,elektriklerin gitmesi,,,çakmakların yanması,,,herkesin hep bir ağızdan bu şarkıyı söylemesi...

* radyo programını dinleyen sadece gençlerin olmaması, ya da yurtta kalan öğrenci gruplarının olmaması..ve filmde bunu bize göstermeleri her zaman. bir kız var köyde ya da küçük bir kasabada ama radyo elinin altında cam kenarında. taksiciler var..ki taksici ve kamyoncular ya da uzun yol giden tüm şoförler bizden çok radyo dinliyor. ben de çok radyo dinlerim, programa bağlanan kişiler genelde taksici ya da dediğim gibi tır şoförleri oluyor.
ben en çok brit'i sevdim. bi de ressam hakan karakterinin kaybedenler kulübü'nü intihar etmeden önce dinleyip etkilenmesi zaman buldukça tekrar tekrar dinlemesini. ve "bir de baktım ki sizin programı dinlerken ölmeyi unutmuşum" demesi.. programları kaydedip gündüzleri de dinlemesi. mete'nin "her programı değil herhalde" demesi üzerine hakan'ın "eh biraz var" diye cevap vermesi ve o anda ekranda hakan'ın yüzünün buğulaşıp arkasında yüzlerce Kaybedenler Kulübü'nün radyo kayıtlarının göstermesi. evet bu sahnede etkilenmiştim.

* Kaan'ın halısına bişe dökülmesine ayar olması, sinirlenmesi..Zeynep'e bile atarlanması. Zeynep'in de koca bir dondurmayı halıya boşaltım bir de "pardon" demesi. orda bi bakışı vardı ki izleyenler bilir o ne bakışı olduğunu:)

* "o kadar yalnızım kiiiiii"... "sen ne diyosun ya ben geçen gün ölüyorum sandım yalnızlıktan":D

* Nejat'a uzun saç yakışmamış tamam serseri piç gibim oldun ama bence tam da olmadın. kısa saç sana daha iyi gidiyor.

* Ahu Türkpençe'yi bi sevemedim. zaten ilk sinema filmi de buydu yanılmıyorsam genelde dizilerde oynadı. ama burda da ona kısa saç çok yakışmış ya bayıldım o haline. ama Zeynep karakteri mi böyle olması gerekiyordu ya da bana mı çok salakça geldi bilmiyorum ama Zeynep'in Kaan'ı anlayamaması, hayatını yaşam tarzını filan. ona karışması. ki Kaan gibiler kıl olur böyle şeylere. yani nasıl karışabildi ki bu kadar. onu anlamadım pek. bi de salak salak gülmesi ama her sahnede. uyuz oldum ya. her bi hareketinde liseli ergen gibi davranması kızın. of neyse..
asıl sahne...,,

* "gitme de...diyebilir misin? gitme de.." diyip yalvarır gibi gözlerinin içine bakması ama Kaan'ın ağzından tek bi kelimenin dahi çıkmaması... kızın kalkıp gitmesi. Kaan'ın çöküşü..
dikkat ettiniz mi Mete hiç ağlamadı filmde ya da gözleri dolmadı son programda bile. ama Kaan'ın gözleri doldu iki sahnede.

* Yiğit Özşener'in sevişme sahnesi çok kötüydü lan yalnızlar partisi'nde.

* vee "bazen":)

bazen ölür...bazen ölemezsin..
bazen bütün koşullar uygunken bile ölemezsin...


* kim lan bu erol egemen.. kim lan bu lavuk??:D
yalnızlar partisi'nde ordaydı ama.. yüzük evet...neyseee..

* Murat'a hiç başlamıyorum. o zaten büyük aşk yaşıyordu o kızla.. bence onların arasında büyük olan sadece kızın göğüsleriydi de neyse.
yalnız nasıl bi bezgin bekir'liktir o yaa ben kendimi tembel derdim ta ki onu görene kadar. yerim lan saatleri de şaşırıyo ya hep. 3 mü 5 mi filan diye. salak!:)


böyle işte..aklıma gelenler bu kadar. ben çok keyif aldım izlerken. bence hala izlemeyenler varsa izlesinler..

imza:

ben!

Kırk Yılda Bir Gibisin..



Bu başlık aslında şu an okuduğum kitaptan geliyor. Bunu daha önce demiştim sanki burada. Ama kitabı bırakmışım öyle ilk sayfalarında şimdi tekrar başladım.
Cezmi'nin kitabı evet. Aslında ben bu adamın kitabını çok eskiden okumuştum adı tabi ki de Şizofren Aşka Mektup'tu. Fazla sevdiğim ya da etkilendiğim bir yazar değil ama bu aralar nedense bu tip kitaplar okumak istiyorum. Bana yardımcı olmak isterseniz kitap adı vermeniz yeterli.
Yandaki fotoğrafı kuzenimden aldım. Nerden buldu bilmiyorum ya da kendi mi çekmişti hatırlamıyorum ama bana hep şu olayı hatırlatır.
Savaş var. Ortadoğu'da. Çocuklar var yalın ayak, üstlerinde sadece bir atlet ordan oraya koşturuyorlar. Anneleri babaları nerde belli değil. Bir çocuk vardı orada. Birkaç metre yakınında da bir baloncu. Rengarenk balonları var baloncunun. O kadar renkliler ki o kapkara fotoğrafı çocukla birlikte aydınlatan tek yanı o balonlardı. Çocuk umutsuzca baloncuya yaklaşır. Umutsuzca çünkü parası yok. Yerde bir su birikintisi var. Tam baloncu ile çocuğun durdukları yerin ortasında. Balonların yansıması suya düşmüş meğer. Çocuğun para verip alamadığı bir tane balonu o su bedavaya almıştı. Çocuk üzgün su mutluydu.
Böyle bir "O An" fotoğafıydı işte. Hep aklımdadır. Hiç unutmam bunu.
Evet efendim konumuz bu değil. Konumuz yok aslında.
Okuduğum kitapta şöyle bir cümle geçiyor, hatta cümleler. Tam olmasa da hak vermek istiyorum bu duygulara ben.
"Sizler diğer insanları yok sayarak seviyorsunuz birbirinizi; birini sevmek, başkalarına kayıtsız kalmak değildir. Bir kişiyi seviyor, sonra bütün kapılarınızı dünyaya kapatıyorsunuz; sevginizi, sıcaklığınızı, o kişi dışında herkesten esirgiyorsunuz..."
Burada düşündüğünüz gibi bir üçüncü şahıs yok. Yani kadının demek istediği; birisini sevmek, ona aşık olmak diğer insanları, arkadaşlarını, eşlerini dostlarını görmezden gelmek, ilgilenmemek, hep beraber olmak anlamına gelmemeli. Böyle olmamalı. Bütün bir enerjini sevdiğinize ayırıp sonra tartıştığınız zaman bunları onun yüzüne vurmuyor musunuz? Ben senin için şunu şunu yaptım, şundan vazgeçtim diye. Vazgeçmeseydin demiyor mu diğeri. Diyor.
"Sen benim için, kırk yılda bir gibisin; öyle eksik, öyle hazin, öyle paramparça..."

Dediğim gibi bu aralar biraz böyleyim. İnsanların sevgisi çok fazla gelmeye başladı bana. Bunu daha önce de söylemiştim, belki buraya değil ama biliyordum kendimi. Sanki o sevginin altında eziliyormuşum gibi geliyor bana. Taşıyamıyorum artık. Neyi taşıyamıyorsun allah aşkına sevgiyi mi? diyorsunuz belki içinizden bana. Ama öyle değil işte. İnsanların beni, benim onları sevdiğim kadar sevmelerini istiyorum. Ne bir gram eksik ne bir gram fazla. Ama bende hep fazla çıkıyor bu. Böyle kendimi borçlu gibi hissediyorum. Ne saçma dimi?
Öte yandan artık kafa dinlemek istiyorum. Kimseyi değil sadece kendimi. Bu da kendim için yaptığım en büyük lüks sanırım.
İnsanlara ne kadar özverimle, sevgimle, sıcaklığımla yaklaşsam onlar bi şekilde beni harcıyorlar. Bir şekilde ilk gözden çıkardıkları ben oluyorum. Halbuki onlar için neler yaptım. Ya onlar benim için? Bunu sormuyorum bile çünkü cevap yok. Kof. Bişey yapmalarını da beklemiyorum zaten ama beni sömürmelerine de göz yumamam. Onlar için o kadar üzülmem, yardım etmeye çalışmam vs.. bunları nasıl unutabilir ki insan? Unutuluyormuş işte bir şarkıda da geçer dimi bu?



Bulutlar ne güzel dimi?

Bende bayıldım.

4 Ağustos 2011 Perşembe

"Bu şarkılar yıkar duvarları"


nerden dinledim bu şarkıyı Mabel'den.


o şimdi napıyor?


tatil bitti
evimdeyim
canım sıkkın
ne? sizin de mi!
yılmaz özdil gibi yazasım var
bu aralar çok gözüme batıyor kendileri
amy olayından sonra evet
tamam seviliyorsun da bokunu da çıkarma be kardeşim!
leyla ile mecnun başlasın istiyorum
ramazanı hiç sevmedim sevmiyorum da
keşke olmasa
behzat ç. seni kalbime gömdüm 28 ekimde vizyona giriyormuş
evet bende fark ettim ismini. yaniiiii arabesk kokuyor..
tamam gömmeli olaylar var kitapta bu da onun izinden gitmiş ama yaniii
neyse..behzat candır. ilk hafta gider izlerim
daha ne oldu
kitap okuyorum işte
birkaç tane bitirdim
şimdi boş zaman ve batuhan d. nin kitabını okuyorum
batuhan'dan baya bi umutluydum ama hayal kırıklığına uğradım acık
halbuki ben o kitabı kaç yerde sordum, zor buldum sonunda
ege aydan'ın bi kitabını buldum sahafçıda. çalakalem adı. hem şiir yazmış hem de onları karakalemle süslemiş.
bi an ege aydan'ı okuyunca şaşırdım tabi. bu behzat'ın abisi değil mi dedim
evet ta kendisi!
mabel matiz dinliyorum. albümünü aldım. o kadar farklı ki kapak, iç tasarım..şarkı sözlerinin dışında ne zaman nerde yazdığını da not etmiş altına.
sanki şarkıyı ben yazmışım gibi oldum
filler ve çimen..
en sonunda fanfan'ı izledim. izledik kuzenle.
gecenin bir vakti.
çok güzeldi. tekrar izliycem.
erkeklerden nefret etmeme neden oldu o aralar ama
yine izliycem
ta ki o duyguyu tekrar hissetme ihtiyacı duyana kadar
ilkokul arkadaşımı gördüm yıllar sonra
o kadar salaklaştım ki
kaaaç sene önce
o da beni görünce şaşırdı
ne çok özlemişim ya
çok aşık çalıyor şimdi
pinhani yorumuyla
dün gece bi rüya gördüm
hatta kabus
böyle aklımda birkaç arkadaşım vardı aramadım sormadım ne zamandan beri
hepsi kabus oldu bana gece
biri böbreğimi almaya çalışıyor
ama çok da canım acımıyor
yani acıdan bitkin düşmüşüm
nefes bile zor alıyorum
ölüyodum galiba
sonra biri geldi
neyse devam etmiyim
bu ne yaa
bütün dengesizlerin beni gelip bulduğunu söylesem ne kadar inanırsınız
sorun bende
kesinlikle bende
canımı sıkıyorlar
kafamı karıştırıyorlar ve
sonra da çekip gidiyorlar hayatımdan
hiç var olmamış gibi
hiç paylaşmamış gibi birçok şeyi
çok aşık'ta diyor ya fd
ben insan değilmişim mutlu edemezmişim seni diye
hadi ya diyesi gelmiyo mu insanın bi
ilk dinleyişte
ya da benim gibi 3739 kere dinlediğinde
sözlükte radyoya başvurdum
kabul edilirse..umarım edilir.
yoksa kendileri kaybeder
o kadar da iddialıyım
lafa bak
radyo dinlemeyi seviyorum
ta ki çocukluğumdan beri
sibel üresin kimdir yaa!?
ne cesaretle ve neyine güvenerek bu kadar atıp tutabiliyor
berna laçin ve rasim ozan kütahyalı'nın programına çıkmış
yok efendim 3 eşi de olsa kocamın kabul ederim diyor
hava edersin!
nereye ediyon
kadın kendi kızkardeşini bile kıskanır ya
bu kadın
nasıl yaa
ne biçim bi konuşmadır bu
ben iğrendim
şimdi birisiyle konuşuyordum da, adı bende kalsın
oruçtan dem vuruyor kendileri
dedim zor dimi yoruyo insanı
bana dediği laf
senin kadar değil
bi de üzgün surat sonuna
yerim
çok dengesizim evet
ama ben böyle değildim
beni siz delirttiniz tamam mı
sizzz!!!
bu yazı nereye gidiyor bilmiyorum ama
güzel bir yere gitmediği kesin
ben bile soğudum kendimden
okumayın derim sonuna kadar
ya da buraya gelene kadar
ya
da
bur
a
ya
atakule'nin adını el birliğiyle fatakule koyduk
kim mi
biz tabi ki!
dün mavi yeşil olmuş yine
mesaj attı iron
ayasofya'da günah çıkardım geçen hafta
eğlenceliydi
canım acımadı pek
bu kadar sanırsam
bitti.