12 Ağustos 2011 Cuma

Kırk Yılda Bir Gibisin..



Bu başlık aslında şu an okuduğum kitaptan geliyor. Bunu daha önce demiştim sanki burada. Ama kitabı bırakmışım öyle ilk sayfalarında şimdi tekrar başladım.
Cezmi'nin kitabı evet. Aslında ben bu adamın kitabını çok eskiden okumuştum adı tabi ki de Şizofren Aşka Mektup'tu. Fazla sevdiğim ya da etkilendiğim bir yazar değil ama bu aralar nedense bu tip kitaplar okumak istiyorum. Bana yardımcı olmak isterseniz kitap adı vermeniz yeterli.
Yandaki fotoğrafı kuzenimden aldım. Nerden buldu bilmiyorum ya da kendi mi çekmişti hatırlamıyorum ama bana hep şu olayı hatırlatır.
Savaş var. Ortadoğu'da. Çocuklar var yalın ayak, üstlerinde sadece bir atlet ordan oraya koşturuyorlar. Anneleri babaları nerde belli değil. Bir çocuk vardı orada. Birkaç metre yakınında da bir baloncu. Rengarenk balonları var baloncunun. O kadar renkliler ki o kapkara fotoğrafı çocukla birlikte aydınlatan tek yanı o balonlardı. Çocuk umutsuzca baloncuya yaklaşır. Umutsuzca çünkü parası yok. Yerde bir su birikintisi var. Tam baloncu ile çocuğun durdukları yerin ortasında. Balonların yansıması suya düşmüş meğer. Çocuğun para verip alamadığı bir tane balonu o su bedavaya almıştı. Çocuk üzgün su mutluydu.
Böyle bir "O An" fotoğafıydı işte. Hep aklımdadır. Hiç unutmam bunu.
Evet efendim konumuz bu değil. Konumuz yok aslında.
Okuduğum kitapta şöyle bir cümle geçiyor, hatta cümleler. Tam olmasa da hak vermek istiyorum bu duygulara ben.
"Sizler diğer insanları yok sayarak seviyorsunuz birbirinizi; birini sevmek, başkalarına kayıtsız kalmak değildir. Bir kişiyi seviyor, sonra bütün kapılarınızı dünyaya kapatıyorsunuz; sevginizi, sıcaklığınızı, o kişi dışında herkesten esirgiyorsunuz..."
Burada düşündüğünüz gibi bir üçüncü şahıs yok. Yani kadının demek istediği; birisini sevmek, ona aşık olmak diğer insanları, arkadaşlarını, eşlerini dostlarını görmezden gelmek, ilgilenmemek, hep beraber olmak anlamına gelmemeli. Böyle olmamalı. Bütün bir enerjini sevdiğinize ayırıp sonra tartıştığınız zaman bunları onun yüzüne vurmuyor musunuz? Ben senin için şunu şunu yaptım, şundan vazgeçtim diye. Vazgeçmeseydin demiyor mu diğeri. Diyor.
"Sen benim için, kırk yılda bir gibisin; öyle eksik, öyle hazin, öyle paramparça..."

Dediğim gibi bu aralar biraz böyleyim. İnsanların sevgisi çok fazla gelmeye başladı bana. Bunu daha önce de söylemiştim, belki buraya değil ama biliyordum kendimi. Sanki o sevginin altında eziliyormuşum gibi geliyor bana. Taşıyamıyorum artık. Neyi taşıyamıyorsun allah aşkına sevgiyi mi? diyorsunuz belki içinizden bana. Ama öyle değil işte. İnsanların beni, benim onları sevdiğim kadar sevmelerini istiyorum. Ne bir gram eksik ne bir gram fazla. Ama bende hep fazla çıkıyor bu. Böyle kendimi borçlu gibi hissediyorum. Ne saçma dimi?
Öte yandan artık kafa dinlemek istiyorum. Kimseyi değil sadece kendimi. Bu da kendim için yaptığım en büyük lüks sanırım.
İnsanlara ne kadar özverimle, sevgimle, sıcaklığımla yaklaşsam onlar bi şekilde beni harcıyorlar. Bir şekilde ilk gözden çıkardıkları ben oluyorum. Halbuki onlar için neler yaptım. Ya onlar benim için? Bunu sormuyorum bile çünkü cevap yok. Kof. Bişey yapmalarını da beklemiyorum zaten ama beni sömürmelerine de göz yumamam. Onlar için o kadar üzülmem, yardım etmeye çalışmam vs.. bunları nasıl unutabilir ki insan? Unutuluyormuş işte bir şarkıda da geçer dimi bu?



Bulutlar ne güzel dimi?

Bende bayıldım.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder