13 Ağustos 2011 Cumartesi

Bir çocuğun elleri (Cem Adrian'a)

Bundan yıllar önce bir sese aşık olmuştum ben. Hayır ismini söyleyemem sadece Bana özel o. Bu ses öyle naif, öyle kırılgan ve masumdu ki kendimi çok kirli hissediyordum karşısında. Öyle pişman, öyle kötü ve öyle mutsuz ki… Evet bunların hepsini o ses hissettiriyordu bana. Sonra dalga geçer gibi bütün bu pişmanlıklarıma Unutursun diyordu. Ama ben Ağladıkça o da ağlıyordu bazen.

Hiç yüzünü görmedim bu sesin. Ellerini tutmadım hiç. Gölgesine rastladım bir kere. Merdivenlerde. Deli gibi yukarı uzanan o çok sıralı basamaklarda gördüm silüetini. Elinde küçük bir bavul vardı. Tek tek ama hızlı hızlı çıkıyordu basamaklardan. İlerliyordu hiç arkasına bakmadan. Ama ben seslendim, koştum ardından. Merdivenlere kadar koştum ve orda durdum. “Nereye gidiyorsun” dedim hafif sitem dolu bir sesle. “Beni bırakıp nereye?” dedim. Duydu beni. İrkildi bir an. Ama yüzünü dönmedi, bakmadı bile bana. Sadece “yol” dedi. Yollardayım

Gidiyordu işte. Bir Kelebek misali, belki bir günlüktü bu heves. Geri dönecekti belki de Yağmura tutulmış, sırılsıklam bir şekilde. Islak kelebek olacaktı döndüğünde, bir o kadar da pişman.

Ya da hiç dönmeyecekti ve bu çok büyük bir ihtimaldi. Peki ben ne yapacaktım onsuz. O hiç görmediğim yüzün sesini bir daha nasıl duyacaktım? Bana ne yaptın diye nasıl soracaktım ona? Nasıl beni böyle Yarım bırakabilirdi ki?

Sen gittin tamam. Peki ben ne olacaktım Benden sonra

Ellerine hiç dokunmamıştım, tutmamıştım belki ama, ben senin sesinde daha çok onun ellerini tutuyor gibiydim. Tanrının ellerini… Sen sevdirmiştin bana onu. Sen inandırmıştın varlığına.

Seninle karşılaşmadan önce hayal kırıklıklarım, ummadığım umutlarım, gerçekleşmeyen hayallerim ve hiç bitmeyen pişmanlıklarım, keşkelerim vardı. Doğru, şimdi de var. Ama o zamanlar hep şunu derdim kendi kendime “Yalnız da ayağa kalkabilirim”… Ama şimdi biliyorum ki o bana yardım eder. Çünkü diyorsun ya hani Tanrı aslında sever hepimizi diye, artık buna inanmak istiyorum ben. Anladım, çözdüm onu ben. Bir melek ölürken bile bize sesleniyor aslında o…

Bana bu kadar yardım etmişken, bana umutlar vermişken, bu kadar yakınken niye gidiyorsun ki sen? Peki gitmemen için ne yapmalıyım ben?

Unutursun” diyorsun ama buna sen bile inanmıyorsun değil mi?

Sen benim hep eksik kalan cümlelerimin öznesisin.

Peki bu yaptığın ne?

Çocukken inandırılıp, kandırıldığımız masallardan ne farkın kaldı şimdi?

Hani biz başka bir masal yaratacaktık. Bizim masalımızda Masal şarkısı olacaktı hani.

Ama şimdi yoksun, Kayıpsın.

Belki de Bir katilin ellerinde kalbin, ondan böylesin.

Sen yoksun ya ışıkta yok geceme, seste, bir silüette yok.

Aşk bu gece şehri terk etti bu yüzden.

Şimdi seni hatırlatacak hiçbir şey yok biliyor musun yanımda. Sadece senin olan, sadece sana ait…

Keşke bir kere de olsa gözlerinin içine bakabilseydim hayranlıkla, başımı omzuna yaslama şansını yakalayabilirdim belki o zaman, ikimizde ağlarken.

Ve belki, yine o zaman diyebilirdim sen gittikten sonra “O kirpik hala bende sevgilim” diye.

Avunabilirdim belki…

not: nisan ayında, konserinden bir gün önce yazmış olduğum yazıydı bu. şarkılarından oluşan kopuk kopuk bir öykü...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder