Bence aşkın seçme şansı pek yok. O her şeyi bir şekilde seviyor zaten.
Yalan mı?
*****
Dün arkadaşımla (Banu'ş) Mehmet Günsür ve Belçim Bilgin'in oynadığı şu Ömer Faruk Sorak filmine gittik. Filmle ilgili çok şey okudum, dinledim. Açık söylemek gerekirse biraz önyargıyla gittim filmi izlemeye ama çıkışta hiç de öyle bi düşüncede değildim... Önyargılarım genelde, başka bir filmde görmüş olduğum şeylerin bu filmde de görmüş olmamdı. Hem de birebir. Onları yazacağım zaten birazdan.
Ama öncelikle...
Efendim filme gitmeden önce, dün filmin müziklerini dinledim ben. Bir tanesi kendisinden pek haz etmedim sanatçı olan Şebnem Ferah'a ait Hoşçakal şarkısıydı. Bu kadını bir ben sevemedim sanırsam. Sorun sende değil Şebo, sorun bende bebeğim.
ama şu şarkıyı dinleyin sindirin öyle gidin filmi izleyin derim ben.
Şimdi sıra geldi filme..
- Filmde esas oğlan yani Mehmet Günsür'ün adı Özgür Turgut olarak geçiyor. Bu aynı zamanda fotoğraf sanatçısı olan Mehmet Turgut'tan esinlenilmiş, hatta bilerek konulmuş bir isim. Çünkü filmde ilk başlarda Özgür'ün fotoğraf sergisinin açılışında kendisi de ordaydı. Bir nevi konuk oyuncuydu filmde.
-Bir de ben Mehmet Turgut'un üniversite mezunu olmadığını biliyorum. Filmde Özgür üniversiteye gitmemiş alaylı ama başarılı fotoğraf sanatçısını canlandırıyordu buradan da şey yaptım.
-Mehmet Turgut'un 46 dergisinde Özgür'ün sevdiği kız olan Deniz kapak kızı olmuştu.
-Mehmet Günsür'den Eylül akşamı'nı dinlemek beni çok dellendirmedi açıkcası. Hayır şarkıyı ilk tabi ki de Ortaçgil'den dinledim ama bu filmde de Günsür'den dinlemek bana hiç de sıkıcı gelmedi. Hatta beğendim de denilebilir.
-Mehmet Günsür'ün eylül akşamı'nı söylerken hani diyor ya "aynı anda başka insanlara seni seviyorum demişizdir." orada bir bakışı var aynen şöyle: "nasıl deriz ya başka insanlara, biz nasıl bu kadar birbirimiz için geç kalmış olabiliriz. Biz birbirimizi bulmasaydık eğer onlarla hayatımızı tüketecektik." gibi bakmıyor mu ya..Bence tam da öyle bakıyor...
Sonra, sonra Özgür kıza diyor ya böyle içinden geldiği gibi, çok derinden ama aşkından sarhoş gibi bir de "sen nerdeydin şimdiye kadar?" diye...işte orada ben bitiyorum.
-Mehmet Günsür'ün kollarında sevdiceği Deniz'i 3739 kat yukarı taşırken çalan şarkı Demir Demirkan'dan Zaferlerim, cuk oturmuş o sahneye, hatta ben bir an "noluyo ya adam kızı bir şeyden mi kurtardı da ben fark etmedim" diye de dedim içimden.
Öyle demeyin ama ya. Adamın kalbi zaten bir kendi için atıyor kızı kan ter içinde yukarı taşıdı, canı çıktı adamın. Aşık dediğin böyle olur işte filan.
-Özgür'ün babasına diklendiği sahnede(İstanbul'a gitme meselesi) saçlar uzun filan hoş olmuş Günsür.
-Bir de orası değil de bu Özgür'ün babasının dükkanında hazine kutusunun içinde babasının sesini kaydettiği bir kaset var ya. Özgür onu dinliyordu ağlaya ağlaya.
Hah işte orası. Oradaki yapmacık ağlamanı hiç sevmedim olum. O nasıl bir ağlamadır öyle. Yapmacık demeyelim de ya ne biliyim oradaki ağlaman bana hiç koymadı, dokunmadı neden bilmiyorum.
-Buna değinmek bile istemiyorum ama "Jeux d'enfants" türkçe adıyla "Cesaretin var mı aşka" filminde yer alan o meşhur hazine kutusu'nun bu filmde de olması bana çok fazla rahatsız edici geldi. Hayır başka bir şey yok muydu sanki aklınıza gelmiyor muydu..
-Hazine kutusu demişken. Bu Özgür ve Deniz'in çocuklukları ne kadar şekermiş öyle. Hele Özgür'ün küçüklüğü nerdeyse Mehmet Günsür'ün küçüklüğü gibiydi. Ama gel gelelim ergenliklerine allahım o nasıl bir metamorfoz geçirmedir öyle. İkisi de bir garip şimdiki hallerine hiç benzemiyorlar.
-Veee tabi ki Ankara... Filmde çocukluk yılları Ankara'da Gazi mahallesinde geçiyor.
filmde bir de şöyle bir laf geçiyor "bir Ankaralı için İstanbul başkasının çocuğu gibidir.Gülünce seversin, ağlayınca bırakıp gitmek istersin."
Bu filmde en çok konuşulan şey herhalde bu kadar tesadüfün olamayacağı düşüncesiydi. Ama bütün gün düşündüm hatta rüyama bile girdi bu film dün gece.
Bugün yolda yürürken daha dikkatli baktım etrafıma. Acaba diyorum bu yanımdan geçen kişiyi ben başka bir yerde görecek miyim, tanışacak mıyız ya da bu kişi benim hayatımın merkezine oturacak kişi olabilir mi acaba..gibi düşünmekten de kendimi alamıyorum.
Hı şimdi siz benim "olamaz mı, olabilir" dememi bekliyorsunuz. Ama demiycem..Dün bir dedim Kıvırcık'a bana ettiği laf şu oldu "bunlar anca filmlerde olur, bak mesela bu film"..Hemmeen, hiç zaman kaybetmeden gömdü bana lafını.
Ne istedin olum benden ve saf duygularımdan..
Ha filmin sonu hakkında pek bir şey demedim ama sonunda ağlacakasınız mutlaka demedi demeyin. Ki ben hemen hemen her sahnede (Özgür'ün babasına bağırdığı, Deniz'in dedesinin öldüğü, Özgür'ün hastalığı...) ağladım.
Yalnız şunu tekrar söylemek istiyorum şebnem'in şarkısı harika olmuş o sahne için.
Bence gidin izleyin bir şey kaybetmezsiniz. Hele ki ağlamaya bu kadar istekliyseniz kaçırmayın derim.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder