
Öncelikle ne zamandır yazmıyorum özledim klişesi yapmak istiyorum az. İşte olmadı kısmet ne diyelim gençler..
Neyse lafı çok dolandırıyorum ben bu yüzden hemen konuya giriyorum..
Geçen hafta Zenne'yi izledim. Hakkında ilk "bir şey yazmayayım" dedim ama bunun "içimde kalacağına yazayım." tarafı daha ağır bastı.. Ve bende malum siteye ve buraya yazdım düşüncelerimi..
----ağır spoiler içerir izlemeyen okumasın----
* Babanın namaz kıldıktan sonra seccadede kendini vurması. Annenin gelip, kocasını itip altından seccadeyi alması. Banyoya gidip seccadeyi yıkamaya kalkması. Sonra kurusun diye ipe asması ve seccadenin ucundan damlayan kan ile suyun annenin bembeyaz eşarbına damlaması.. Bu sahneden çok etkilenmiştim.. Eninde sonunda her şeyin gelip anneyi bulması bu kadar mı güzel ve etkileyici anlatılırdı. Sırf bu sahne için bile filmi bir daha izleyeceğim.
* Doğu (galiba Diyarbakır'dı) gibi bir yerde annenin bu kadar diktatör olmasını anlayamadım.. Kocasını küçük düşürmesi, itip kakması, sözünü geçirmesi ve hele hele kocasına tokat atması bana biraz fazla abartı gibi geldi. doğu kültüründe ataerkil bir aile yapısı var diye biliyordum ben.. Annenin o kadar dediğim dedik olması bana pek de inandırıcı gelmedi.
* Babanın, oğlunun eşcinsel oluşu hakkında "gözümle görmeden, kulağımla duymadan inanmam." demesi ve birkaç gün sonra elinde sadece iki dondurma ile gece vakti yolda karşılaşan oğlunu öldürmesi ne kadar mantıklı. Neyini görmüş ve neyini duymuş da öldürmüş oğlunu. Burası biraz aceleye mi gelmiş yoksa ben mi bir şeyleri atladım anlamadım.
* Doğuda, küçükken kız çocuklarını bale yapmaya yönlendiriyorlarmış bunu gördüm filmde. Ahmet'te kız kardeşinin üstünde elbiseyi görüp beğenir ve hemen elbiseyi giyip dans etmeye başlar.. Bin yılın klişesi bunlar ya yapmayın böyle. Az yaratıcı olun.
* Film ne kadar Ahmet Yıldız'ı andık ona ithaf ettik dese de ben bu filmde hiç de Ahmet'i tam anlamıyla göremedim. Sadece adı var gibiydi.
O kadar fazla karakter vardı ki filmde. Mesela Daniel. Adam savaş fotoğrafçısı ve bu işi yaptığı bir dönem kendisi yüzünden masum çocuklar ölüyor. Bunun vicdanını yapıyor senelerce. Tamam haklıdır da ama bunu Ahmet'le kesiştirmeniz hiç olmamış. Bir kere Ahmet'in Daniel'ı çok severken Daniel'ın onu bir baba şefkatiyle sevmesi, aşık bile olmaması, tutkusuzluğu beni sinir etti film boyunca. Hayır gerçekte böyle değildi ki Ahmet ile İbrahim. Bunu bile tam anlamıyla beceremediniz. Buna çok üzüldüm.
* Daniel nasıl bir insansa kaç kişi onun yüzünden öldü. Sende öl ulan!
* Ve son olarak Ahmet'in mezarına can değil de Daniel'ın gitmesini isterdim ben. Çünkü gerçek hayatta sevgilisi vardı sadece mezarının başında..
* Film müziklerini demir demirkan yaptı.. İyi ki de yaptı. Ben çok beğendim. Eline emeğine sağlık.
* Herkes Kerem Can'ı konuştu ama ben Erkan Avcı'yı daha çok beğendim filmde. Ahmet'i canlandırması olabilir bunun nedeni. Ama şu da var. bir zennenin hayatından çok Ahmet'e odaklandığım için de olabilir bu benim açımdan.
* Can'ın abisi Cihan rolünde Tolga Tekin vardı.. Bu adamı Kapalıçarşı'da(dizi) görmüştüm en son. Orada keldi burada baya saçlı başlı ondan tanıyamadım herhalde. Çok etkileyici bir performans sergiledi özellikle de balkonda Ahmet'le konuşurken.
* Askerlik olayına girmek istemiyorum yaptıkları iğrenç ötesi bir şey.
* Sonuç olarak ne kadar eleştirsek, şurası olmuş burası olmamış desek de bir insana, babası tarafından cinsel tercihi yüzünden öldürülen genç bir insana adandı bu film. Sırf bu yüzden bile izlenmeye değer.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder